Şii-Sünni ayrışmasında İsrail akademyasının rolü
X platformunda @Cosmos_politic ismiyle kayıtlı CosmoTrade hesabından yayınlanan aşağıdaki yazıyı içerdiği bilgiler ve vermeye çalıştığı mesajın öneminde binaen okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz.
Yazı, orijinali olan Arapça'dan tercüme edilmiştir.
---------------------------------------------------------
Bu raporda, Araplar ve Müslümanlar arasında uzun süredir tartışılan ve pek çok temel soruyu gündeme getiren bir konuyu ele alınıyor: İsrail, Araplar ve Müslümanlar arasında fitneyi nasıl körüklüyor? Bu alanda uzmanlaşmış araştırma merkezleri ya da istihbarat birimleri var mı? Cevap: Evet.
Öncelikle şunu anlamalıyız: Siyonist hareket, kurulduğu ilk günden itibaren Ortadoğu’yu akademik bir meraktan değil, uzun vadeli sömürgeci bir projenin parçası olarak anlamaya çalıştı. Hedefleri, bölgeye hâkim olmak ve orada kendi devletlerini kurmaktı. Bu nedenle, Arap dilini, İslam kültürünü ve Arap toplumları içindeki mezhep ayrılıklarını incelemeye başladılar; zayıf noktaları anlamak ve bunları istismar edebilmek için.
Şimdi bu çabaların, nasıl İsrail Dışişleri Bakanlığı, istihbarat örgütleri (Mossad ve Aman) ile iş birliği içinde çalışan geniş bir üniversite ve araştırma merkezi ağına dönüştüğünü anlamak için tarihsel bağlamdan başlayalım. Amaçları, Arap toplumlarını analiz etmek, casus devşirmek ve özellikle Şii-Sünni ayrımını derinleştirerek fitne tohumları ekmekti. Bu analiz, kitaplar, araştırmalar, istatistiksel veriler ve belgelerle desteklenecek ve bu tehlikeli İsrail projesini daha iyi anlamamızı sağlayacak mantıklı sonuçlara ulaşacağız.
Tarihsel Bağlam: Siyonistlerin Araplara Yönelik Araştırmalarının Kökleri ve Mezhepsel Ayrılıkların Kullanımı
Siyonistlerin Arap dünyasına ilgisi 19. yüzyıl sonlarına, Theodore Herzl’in öncülüğündeki siyonist hareketin doğuşuna dayanır. Siyonistler Filistin’i boş bir toprak olarak değil, Araplarla dolu bir bölge olarak gördüler. Bu yüzden yerli halk hakkında bilgi toplamaya başladılar.
Araştırmacı Yaakov Roi, 1968’de Middle Eastern Studies dergisinde yayımlanan “Siyonistlerin Araplara Bakışı, 1908-1914” başlıklı çalışmasında, Siyonistlerin daha I. Dünya Savaşı'ndan önce Arapların tutumlarını incelediklerini ve bu engeli aşmak için onları anlamaya çalıştıklarını belirtir.
Herzl anılarında “Doğuluları anlamalıyız ki üzerlerinde hâkimiyet kurabilelim” der. Bu sadece şahsi bir görüş değil, zamanla resmî devlet politikası haline gelen bir yönelimdi. İsrail’in 1948'de kuruluşuyla birlikte bu çabalar daha da kurumsallaştı.
1950’ler ve 60’larda, İngiliz ve Fransız sömürge modellerinden ilham alan “Doğu Çalışmaları” bölümleri kuruldu. Kenneth Stein, Arab-Israeli Conflict’in Kökenleri (1991) adlı kitabında, Siyonistlerin özellikle Şii-Sünni ayrışmasına odaklandığını ve Arap birliğini zayıflatma amacı taşıdığını belirtir.
1970’lere gelindiğinde bu çalışmalar, İsrail’in güvenlik stratejisinin bir parçası hâline geldi. İsrail liderliği, Araplar arasındaki iç çekişmeleri anlamanın, onların İsrail’e karşı birleşmelerini engelleyeceğini fark etti. Washington Institute for Near East Policy'ye göre, 1980’e gelindiğinde bu alanda çalışan İsrailli akademisyen sayısı 500’ü geçmişti. Çalışmalar, İsrail ordusunun 1948 ve 1967 savaşlarında topladığı gizli arşivlere dayanıyordu.
Azmi Bişara, Araplar ve Holokost (2000) adlı eserinde şunu söyler: “İsrail’in Araplar üzerine yaptığı çalışmalar salt akademik değildir; kültürel sömürgeciliğin araçlarıdır.”
İran Devrimi Sonrası Şii-Sünni Ayrışmasının Kullanımı
1979’daki İran İslam Devrimi’nden sonra İsrail, Şii-Sünni gerginliğini özellikle öne çıkarmaya başladı. Trita Parsi, Tehlikeli İttifak (2007) kitabında, İsrail’in İran’a karşı Suudi Arabistan ve Ürdün gibi Sünni müttefiklerini kazanmak için “Şii tehdidi” söylemini yaydığını anlatır.
Council on Foreign Relations'ın (CFR) 2014 tarihli Şii-Sünni Bölünmesi adlı raporuna göre, 1979–2014 arasında 20’den fazla büyük mezhep çatışması yaşandı. Bu çatışmalara doğrudan veya dolaylı İsrail müdahalesi tespit edilmiştir.
Araştırma Merkezlerinin Kuruluşu: Akademiden Stratejik Araçlara
Zamanla İsrail, Arap ve İslam dünyasına yönelik onlarca üniversite ve araştırma merkezi kurdu. Öne çıkanlar:
-
Moishe Dayan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (Tel Aviv Üniversitesi, 1966’da kuruldu): “Tarafsız” olarak tanımlansa da, Irak ve Suriye gibi ülkelerdeki mezhepsel gerilimleri inceleyen ve hükümet tarafından kullanılan raporlar üretmektedir. 2023 Global Go To Think Tank Index’e göre Ortadoğu’daki en iyi 10 merkez arasında.
-
Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi (Bar Ilan Üniversitesi): Eski asker kökenli araştırmacıları barındırır; yılda 200’den fazla mezhepsel ayrılık üzerine çalışma yayımlar.
-
Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS): Ülke çapında en etkili merkezdir; yıllık milyonlarca dolarlık (çoğunlukla devlet destekli) bütçeye sahiptir.
-
Alma Araştırma Merkezi: Hizbullah’a odaklanan mezhepsel analizler yapar.
-
Mitvim Enstitüsü: Bölgesel araştırmaların en önemli merkezlerinden biridir. 2022 CFR raporuna göre, bu merkezlerde binlerce araştırmacı çalışmakta ve yıllık harcama 150 milyon doları aşmaktadır.
Mossad ile İlişkiler: Akademik Çalışmadan Casus Devşirmeye
Victor Ostrovsky’nin By Way of Deception (1990) adlı kitabında, İsrail üniversitelerinin istihbarat operasyonları için “örtü” olarak kullanıldığı anlatılır: “Üniversiteler, Mossad için Arap dünyasına dair bilgilerin toplandığı ve analiz edildiği kapıdır.”
Bu alandaki öne çıkan merkezler:
-
Meir Amit İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi: Mossad kökenli uzmanları barındırır; yılda 500’den fazla rapor yayımlar.
-
Akademik programlar ile Mossad’ın bağlantısı: Maya Wind’in İsrail Akademisinin İşgale Ortaklığı (2024) başlıklı araştırmasına göre üniversitelerle onlarca ortak program yürütülmektedir.
Ayrıca, 1980’lerdeki akademik değişim konferanslarında onlarca Arap öğrenci Mossad tarafından devşirildi. Shabtai Shavit’in Mossad’ın Başkanı (2020) kitabına göre, bu şekilde mezhepsel geçmişe sahip 300’den fazla ajan kazanıldı.
Fitne Desteği: “Böl ve Yönet” Stratejisi ve Mezhepsel Deneme Alanı
1970’lerden itibaren İsrail, “böl ve yönet” stratejisini izlemeye başladı. Örnekler:
-
Suriye: Mezhepsel çalışmalar kullanılarak rejim zayıflatıldı. (Bkz. The Diminishing Relevance of the Sunni-Shia Divide, POMEPS, 2018)
-
Bahreyn: Şiilere karşı “mezhepsel atmosfer” yaratmakla suçlanan rejime, İsrail’in örtük desteği olduğu belirtildi. (Hamid Dabashi, 2024)
-
Irak: 2003 sonrası İsrail’in yönlendirmesiyle Şii-Sünni ayrımı körüklendi. Bu, İran’ı zayıflatan DEAŞ’ın doğuşuna zemin hazırladı. 2003–2014 arasında 100.000’den fazla kişi mezhep çatışmalarında öldü. (BM verileri)
-
İsrail Dışişleri Bakanlığı: 2017’de sızdırılan bir telgrafta, İran karşıtı söylemlerinde Suudi Arabistan’ın desteklenmesi emredildi. Israel’s Sunni-Shia Divide And Conquer Strategy (2017) kitabına göre, İsrail en az 5 bölgesel çatışmada mezhep fitnesini körükledi. James Dorsey (2024) şöyle der: “İsrail çatışmaları yaratmaz ama onları körükleyerek ulusal güvenliğine hizmet eder.”
Sonuç:
Tehlikeli İttifak gibi kaynak kitaplar, CFR raporları ve 150 milyon doları aşan yıllık bütçelerle desteklenen bu derin araştırmalar gösteriyor ki, İsrail’in üniversite ve araştırma merkezleri artık sadece akademik kurumlar değildir; mezhep fitnesi yaymak ve İslam toplumlarını içeriden çökertmek için kullanılan stratejik araçlara dönüşmüştür.
Peki, biz hâlâ seyirci mi kalacağız? Düşmanımızın bizi sadece silahla değil, düşünce, akademi ve kültürel kışkırtmalarla da vurduğunu ne zaman fark edeceğiz? Artık bu sinsi projeyi boşa çıkaracak birlik zamanımız gelmedi mi?!