Thenewlinesinstitute.org'da yayınlanan ve aşağıda çevirisini sunduğumuz makale, İsrail, Suriye ve Lübnan Dürzilerinin 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu sonrasında bölgenin değişen siyasal yapıları içinde konumlarını, bölgesel güçlerle ve kendi aralarında yaşanan işbirliği, rekabet ve çatışmaları ele alıyor.
Yazı ABD Hükümetine bu ülkelerde yaşayan Dürzi nüfus ve muhatap oldukları yapılarla ilgili tavsiyelerde bulunuyor. Konunun güncelliği ve önemine binaen makaleden uzun bir özetin tercümesini okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz.
7 Ekim Sonrası İsrail, Lübnan ve Suriye’de Dürziler: Yeni Bölgesel Dengelerde Küçük Bir Topluluğun Büyük Etkisi
Erik Yavorsky – New Lines Institute (çeviri ve düzenleme: Haberfikir)
Özet
7 Ekim 2023 Aksa Tufanı operasyonu, yalnızca İsrail’in iç siyasetinde değil, Lübnan ve Suriye’de de derin sarsıntılar yarattı. Bu süreçte Dürziler, bölgesel jeopolitiğin yeniden şekillenmesinde dikkat çeken bir rol oynamaya başladı. İsrail, Lübnan ve Suriye Dürzileri arasındaki ilişkiler uzun süredir gevşek bir dayanışma çerçevesinde sürerken, 7 Ekim sonrası savaş koşulları bu bağları hem güçlendirdi hem de gerilimli hale getirdi. Bu yazı, Dürzi topluluklarının üç ülkedeki farklı siyasal konumlarını, devletlerle ilişkilerini ve geleceğe dönük senaryoları analiz ediyor.
Dürzilerin Tarihsel Konumu: Entegrasyon ve Hayatta Kalma Stratejisi
Ortadoğu’nun en köklü dini topluluklarından biri olan Dürziler, tarih boyunca bağımsız bir devlet hedefi gütmekten ziyade içinde yaşadıkları devletlerle bütünleşmeyi tercih etti. Küçük nüfusları nedeniyle varlıklarını koruma stratejileri, yerel dengelere uyum sağlamak ve devlete sadakat göstermek üzerine inşa edildi.
Ancak 7 Ekim sonrası yaşanan gelişmeler, Dürzilerin bu tarihsel duruşunu yeniden sınamaya başladı: İsrail’de devletle ilişkiler yeniden tanımlanırken, Lübnan’da iç siyaset dengeleri altüst oldu; Suriye’de ise Dürzi bölgeler yeni iktidar yapılarına karşı temkinli bir bekleyiş içinde.
İsrail: Sadakat, Eşitsizlik ve Yeni Bir Kimlik Arayışı
Devlete Entegre Bir Azınlık
İsrail Dürzileri 1956’dan bu yana zorunlu askerlik kapsamına alındı. Bugün Dürzi erkeklerin yüzde 80’i İsrail ordusunda görev yapıyor; bu oran ülke genelinde değişi topluluklar içinde en yüksek katılım oranı. 2020’de yapılan bir ankete göre İsrailli Dürzilerin yüzde 61’i kendisini “tam anlamıyla İsrailli” olarak tanımlıyor.
Eşitlik Talepleri ve Tepkiler
Buna rağmen, Dürziler devlette “ikinci sınıf vatandaş” muamelesi gördüklerini sıkça dile getiriyor.
2018’de kabul edilen “Yahudi Ulus Devlet Yasası”, yalnızca Yahudi halkına “ulusal kendi kaderini tayin hakkı” tanıyarak büyük tepki çekmiş, on binlerce Dürzinin katıldığı protestolara neden olmuştu.
Benzer biçimde 2017’de çıkarılan “Kaminitz Yasası” da Dürzi ve Arap bölgelerinde izinsiz yapılaşmayı ağır biçimde cezalandırması nedeniyle ayrımcı bulunmuştu.
7 Ekim Sonrası Yakınlaşma
Hamas’ın saldırıları ve ardından gelen savaş, Dürzilerle devlet arasındaki bağı güçlendirdi. Binlerce Dürzi askeri cepheye katıldı; 13 Dürzi asker yaşamını yitirdi.
7 Ekim sonrası Dürzî cenazeleri, hem gurur hem de öfkeyi yansıtıyor: Askeri hizmet kutlanırken hükümet "ikinci sınıf" muamelesi eleştiriliyor. Yarbay Ehsan Daqsa cenazesinde Şeyh Mowafaq Tarif "Bizden ne istiyorsun ey ülke?" diye sordu; Binbaşı Cemal Abbas'ın dedesi ise ırkçı yasaları utanç kaynağı saydı. Usfiya töreninde bir katılımcı, "Askere çağrılan Dürzî evini yıkma emri alamaz" diyerek Kaminitz'in kaldırılmasını talep etti.
2023 sonunda yapılan bir ankette Dürzilerin yüzde 80’i “İsrail devletinin bir parçası olmaktan gurur duyduğunu” belirtti.
Yine de Dürzî görüşleri homojen değil; coğrafi farklılıklar belirleyici. Özellikle Golanlı Dürzîler, 1967'ye dek Suriye kontrolündeki Golan'ın mirasıyla İsrail toplumundaki yerlerini sorguluyor. Uluslararası hukuk Golan'ı Suriye toprağı sayarken, ABD onu İsrail'in kabul ediyor. 2011 Suriye Savaşı'ndan beri daha fazla Golanlı vatandaşlık alsa da, bugün sadece yüzde 20'si İsrail vatandaşı.
7 Ekim sonrası Dürzilerin orduya aktif katılımından kaynaklı dayanışma atmosferi üzerine hükümet, Dürzi toplumuna yönelik beş yıllık kalkınma planı ve eğitim reformu açıkladı.
Yine de temel eşitlik taleplerinde ilerleme sağlanmadı. Aşırı sağın etkili olduğu Netanyahu hükümeti, Ulus Devlet Yasası’nı değiştirmeye yönelik önerileri reddetti. Bu durum, Dürziler arasında yeniden kitlesel protestolar ihtimalini güçlendiriyor.
Lübnan: Cemaatsel Denge Arayışı ve Canbolat’ın Stratejik Dönüşü
Hezbollah ile Gerilimli İttifak
7 Ekim sonrası Lübnan’daki Dürzi liderler, başlangıçta Hamas ve Hizbullah’a destek verdi.
Dürzi siyasetinin önde gelen ismi Velid Canbolat, saldırıları “Arap-İsrail mücadelesinde tarihî bir dönemeç” olarak nitelendirdi.
Ancak 2024 yazında Hizbullah’ın İsrail’in Golan’daki Dürzi kasabası Macdal Şems’e düzenlediği saldırıda 12 Dürzi çocuğun ölmesi, dengeleri kökten değiştirdi.
Bu olaydan sonra Canbolat, Hizbullah’a yönelik eleştirilerini artırdı ve grubun “silahsızlandırılması” gerektiğini savundu.
Yeni Denge Arayışı
İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a ağır darbeler indirmesiyle birlikte, Dürziler yeniden konum aldı.
Canbolat artık Suudi Arabistan ve ABD destekli Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın yanında saf tuttu.
Bu dönemde Lübnan’daki Dürzi partileri – İlerici Sosyalist Parti (PSP), Lübnan Demokratik Partisi (LDP) ve Arap Birliği Partisi (AUP) – kendi içlerinde bölünmüş görünse de, Dürzi kimliğini koruma konusunda ortak bir çizgi benimsiyor.

İsrail'de Dürzi nüfusu:
• 130.000 kişi kuzey İsrail'de (Celile, Karmel)
• 25.000 kişi Golan Tepeleri'nde
• Toplam: 155.000 (İsrail nüfusunun yaklaşık %2’si).
Siyasi Liderlik' Şeyh Muvaffak Tarif: 1993’ten bu yana Dürzilerin ruhani lideri
Lübnanlı Dürzî Liderliğinin Geleceği
Canbolat ve PSP: Canbolat, PSP kontrolünü resmi olarak oğlu Taymur'a Mayıs 2023'te devretti. Yine de Velid Canbolat üst düzey angajmanları yönetmeye ve parti adına konuşmaya devam ediyor. Velid'in gönüllü emekli olması olası değil. Lübnanlı Dürzîlerle röportajlar, Taymur ve birçok genç PSP liderinin eski neslin ideolojik Arap milliyetçiliğinden uzak olduğunu ve İsrail ile bağlara daha açık olduğunu vurguluyor.
Arslan ve LDP: Lübnan'ın diğer büyük Dürzî ailesinden gelen Talal Arslan, Suriye'nin Esad rejimi ve Hizbullah'ın sadık destekçisi. Rakipler olarak görülseler de, iki büyük aile topluluğun güçlü ve iç çekişmelerle dağılmadığının sinyali olarak Dürzî birliğini korumak için çalıştı. Son zamanlarda Canbolat'ın -muhtemelen Wahab'ın popülist retoriklerine karşı koymak için- Arslan ile daha sık etkileşimde bulunduğu görülüyor,
Wahab ve Arap Birliği Partisi (AUP):
Büyük bir Dürzi ailesinden gelmemesine rağmen, Wahab kendisini halkçı bir kışkırtıcı olarak konumlandırarak etkili bir figür haline geldi. Esad rejiminin kararlı bir destekçisi olan Wahab, Suriye’nin yeni liderlerinin Sünni-İslamcı karakterini sıkça eleştiriyor ve Suriye’deki Dürzilerin tehdit altında olduğunu savunuyor.
Wahab’ın İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde “şeytanla anlaşma” olarak nitelendirdiği bir uzlaşmayı desteklediğini açıklaması dikkat çekici bir gelişme. Çünkü Lübnan’daki birçok Dürzi yurttaşın, bu tür bir girişimin İsrail’in Lübnan’daki askeri operasyonlarını sonlandırması anlamına gelmesi halinde, benzer bir yaklaşımı desteklemesi muhtemel görülüyor.

Lübnan'da Dürzi Nüfusu:
Nüfus
• 300.000 (Lübnan nüfusunun yaklaşık %5’i)
Siyasi liderlik
• Velid Canbolat (Walid Jumblatt): En güçlü Lübnanlı Dürzi siyasetçi; başlıca Dürzi ailelerinden birinin lideri; İlerici Sosyalist Parti’nin eski genel başkanı.
• Talal Arslan: Diğer büyük Lübnanlı Dürzi ailesinin lideri; Lübnan Demokrat Partisi’nin başkanı.
• Viam Vehhab (Wiam Wahab): Popülist bir figür; Arap Birlik Partisi’nin lideri.
Suriye
Aralık 2024’te Şaraa’nın Şam’da iktidara gelmesiyle birlikte, Dürzi liderliği başlangıçta temkinli bir “bekle-gör” yaklaşımı benimsedi. Dini lider Şeyh Hikmet el-Hicrî, “tüm toplumsal kesimlerin ve renklerin temsil edildiği kapsamlı bir ulusal konferans” çağrısında bulundu. Ancak birçok Dürzi, Şaraa hükümetine kuşkuyla yaklaştı. Zira hem 2015’te Şaraa’nın grubunun Kalb Levze’de Dürzilere yönelik katliamı, hem de 2018’de IŞİD’in Süveyda’da gerçekleştirdiği saldırılar hâlâ hafızalardaydı. Suriye’nin yeni yöneticilerinin Dürzileri “mürted” olarak görüp katli vacip saydıkları yönündeki korkular toplum genelinde yaygınlaştı.
Şubat 2025’te düzenlenen Ulusal Diyalog toplantısında, Hicrî ve diğer üst düzey Dürzi liderler dışlanarak yerlerine daha alt düzey topluluk temsilcileri davet edildi. Süveyda’daki önde gelen silahlı gruplar, temsil edilmedikleri gerekçesiyle toplantıyı boykot etti. Sonuçta bu girişim, Suriye Dürzilerine Şaraa’nın güvenilir bir lider olabileceğine dair pek bir güvence sunmadı.
Bu hoşnutsuzluğu gidermeye ve Dürzileri devlet sistemine entegre etmeye çalışan Şaraa, topluluğun güvenini kazanmak için bazı seçilmiş Dürzi figürlerle yakın temas kurmayı denedi – ancak sonuçlar karışıktı. Şaraa, Süveyda’nın önde gelen ailelerinden gelen ve “el-Karama Misafirhanesi”nin lideri olan Dürzi önder Leyth el-Balus ile üst düzey görüşmeler gerçekleştirdi. Kendini Suriye Arap milliyetçisi olarak tanımlayan Balus, Dürzi ayrılıkçılığını ve İsrail müdahalesini reddederek Şam’daki hükümetle iş birliğini tercih etti. Balus, Dürzilerin devletin güvenlik kurumlarına entegrasyonu yönündeki çabalarında Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile hükümet arasında kilit bir aracı rolü üstlendi.
Suriye’deki en yüksek Dürzi dini otoritesi olan Meşayih el-Akl kurumu ise yeni yönetime duyulan kuşkular nedeniyle başta temkinli davrandı. Şeyhler Hinnavi ve Cerboa, Şam’la diyaloga açık olup merkezi bir Suriye’den yana tavır sergilerken; Hicrî giderek hükümete karşı daha eleştirel bir çizgiye kaydı, Dürzilere dış yardımı ve adem-i merkeziyetçi bir yapıyı savunmaya başladı.
Coğrafi ve demografik faktörler de belirleyici oldu. Nüfusunun yüzde 90’ı Dürzi olan ve ülkenin güneyinde izole konumda bulunan Süveyda, yeni hükümetle ilişkilerinde daha sert bir tutum takınabildi. Buna karşılık Cermana gibi karışık nüfuslu bölgelerdeki Dürziler, topluluklar arası şiddet korkusu nedeniyle uzlaşma yollarını daha hızlı aradı.
Suriye'de Dürzi Nüfusu
• 700.000 (Suriye toplam nüfusunun yaklaşık %3’ü)
• Ağırlıklı olarak Süveyda bölgesinde yaşıyorlar
• Daha küçük topluluklar Cermana, Hermon Dağı ve İdlib çevresinde bulunuyor
Önde gelen dini liderlik
• Şeyh Hikmet El-Hicri: El-Akl Şeyhi; Suriyeli Dürzilerin uluslararası koruma altına alınması çağrısında bulundu.
• Şeyh Yusuf El-Cerboa: El-Akl Şeyhi; Şam’la diyalog ve sivil temsile dayalı bir demokrasi yanlısıydı, ancak son dönemde Suriye hükümetini sert biçimde eleştirdi.
• Şeyh Hammud El-Hinnavi: El-Akl Şeyhi; Şam’la diyalog ve sivil temsile dayalı bir demokrasi yanlısıydı, ancak son dönemde Suriye hükümetini sert biçimde eleştirdi.
Önde gelen milis liderleri
• Leyt El-Balus: El-Kerame Misafirhanesi’nin lideri; Dürzi milislerin devlet çatısı altında yer aldığı merkezi bir Suriye’den yana.
• Tarık El-Şufi: Süveyda Askeri Konseyi lideri; Suriyeli Dürzilerin uluslararası koruma altına alınması çağrısında bulundu.
Şam’a Duyulan Kuşku Artıyor
Ancak Dürziler ile yeni rejim arasındaki gerginlikler Mart 2025’te tırmandı. Hükümet yanlısı güçlerin Suriye kıyılarında yüzlerce kişiyi –çoğu Alevi azınlıktan– öldürmesi, rejimle azınlık toplulukları arasındaki kırılgan güveni ciddi biçimde sarstı. Nisan ayı sonlarında Cermana, Eşrefiyet Sahnaya ve Süveyda’daki Dürzi bölgelerinde durum daha da kötüleşti. WhatsApp’ta paylaşılan, bir Dürzi din adamının Hz. Muhammed’e hakaret ettiği iddia edilen bir video, çatışmaları tetikledi. Olaylarda onlarca kişi hayatını kaybetti.
Bunun üzerine Şeyh Hicrî bir açıklama yayımlayarak “Kendini hükümet olarak tanıtan bu yapıya artık güvenmiyoruz” dedi ve Şaraa yönetimini “her anlamda aşırılık yanlısı” olarak niteledi. Dürzilere yönelik şiddeti “bir imha eylemi” olarak tanımladı. Bu saldırılar, Hicrî’nin dış müdahale çağrısı yapmasına –özellikle İsrail’in Dürzileri koruma yönündeki açıklamalarına atıfla– yol açtı. Bu tutum, kendisiyle farklı düşünen silahlı liderler, özellikle Balus, ile aralarında gerilime neden oldu.
Dürzilerin yeni Şam yönetimine yönelik endişeleri Temmuz 2025’te daha da pekişti. Süveyda genelinde büyük çaplı çatışmalar patlak verdi. Dürzi ve Bedevi gruplar arasında karşılıklı adam kaçırmalar kontrolden çıktı; bunun üzerine Savunma Bakanlığı, düzeni sağlamak bahanesiyle bölgeye asker gönderdi, ancak bu kuvvetler fiilen Bedevi gruplardan yana tavır aldı.
Çatışmalarda 800’den fazla kişi öldü, 900 kişi yaralandı, 192.000 kişi yerinden edildi. Dürzi milisleri, silahlı Bedevi gruplar, Suriye ordusu, çeşitli aşiret kuvvetleri ve İsrail hava saldırıları çatışmalara dahil oldu. Olaylar güçlü bir mezhepçi nitelik taşıyordu: Dürzi erkeklerin bıyıkları –onur ve kimlik sembolü– zorla tıraş edildi, sürünmeye zorlandılar; Dürzi gruplar ise Bedevileri ayrım gözetmeden katletmekle suçlandı. Savunma Bakanlığı güçlerinin Süveyda’ya girişi, birçok Dürzi tarafından “kırmızı çizginin aşılması” olarak görüldü.
Şiddetin mezhepçi niteliği ve devlet güçlerinin doğrudan rolü, Dürziler arasındaki iç bölünmeleri derinleştirdi ve Şaraa’nın Süveyda’yı birleşik bir Suriye vizyonuna dahil etme çabalarına yeni engeller ekledi. Kamuoyu tam ölçülemese de sahadaki göstergeler, Dürzilerin Şam’la bütünleşmeden uzaklaştığını ortaya koyuyor. Örneğin, Rical el-Karama grubu Aralık’tan bu yana hükümetle diyaloğa açıktı; ancak Temmuz çatışmalarında hükümet güçlerine karşı Süveyda savunmasına katılarak “devletin müdahalesini kırmızı çizgi” ilan etti.
Daha önce merkezi bir Suriye’den yana olan Şeyhler Hinnavi ve Cerboa, çatışmalar sırasında hükümeti eleştiren açıklamalar yayımladı ve İsrail’in operasyonlarına dolaylı biçimde teşekkür etti.
Şaraa yönetimiyle bütünleşmenin en güçlü savunucusu olan Leyth el-Balus ise Süveyda’dan kaçmak zorunda kaldı. Bu kaçış, Balus’un nüfuzunun zayıfladığını gösterdi. Babasının kurduğu ve kendisinin 2016’ya kadar mensubu olduğu Rical el-Karama örgütü, Balus’tan resmen uzaklaştığını duyuran bir açıklama yayımladı. Bu açıklama, Balus’un medya tarafından hâlâ grubun lideri olarak gösterilmesi algısını kırma amacı da taşıyordu. Grup, hükümet ve Bedevi unsurlarla yaşanan çatışmalarda yaklaşık 50 savaşçısını kaybetmişti.
İsrail Kendini “Koruyucu” Olarak Sunuyor
Suriye’de azınlıklara yönelik şiddet, İsrail’in kendisini Dürzilerin koruyucusu olarak sunması için bir fırsat yarattı. Mart ayında İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, “Suriye’deki radikal İslamcı rejimin Dürzilere zarar vermesine izin vermeyeceğiz” açıklamasında bulundu. Bu açıklamanın ardından İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Dürzilere yönelik şiddet olaylarının yaşandığı dönemlerde rejim yanlısı hedeflere hava saldırıları düzenledi. Bu saldırılar arasında Süveyda’daki Suriye birlikleri, Savunma Bakanlığı yerleşkesi ve Şam’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı da bulunuyordu. İsrail bu operasyonların, Dürzilere yönelik yeni saldırıları caydırmayı ve Şam’daki yeni yönetimi uyarmayı amaçladığını savundu.
Suriye içindeki silahlı gruplar da İsrail’den Dürzileri korumasını açıkça talep etti. 2015’te Esad rejiminden ayrılan eski bir subay olan Tariq el-Şufi tarafından, rejimin çöküşünün ardından Süveyda Askerî Konseyi (SMC) kuruldu. Hicrî’ye bağlı bu yapı, ABD ve İsrail müdahalesi çağrılarıyla Dürzilerin korunmasını savunuyor. Şufi’nin duruşu, İsrail’in Suriye’de kendi çıkarlarını gözettiği kabul edilse de, Dürzilerin toplumsal varlıklarının tehlikeye girmesi durumunda dış yardıma açık olabilecekleri yönündeki görüşün güçlendiğini gösteriyor. Şufi ve ekibi, Şaraa hükümetini “tek renkli” bir rejim olarak tanımlıyor; toplumun geniş kesimlerini dışladığını ve köktendinci bir tabandan geldiğini öne sürüyor. Şiddet olayları sürerse, İsrail’in Suriye’deki angajmanını artırması bekleniyor. Çünkü yerel Dürziler, başka bir seçenekleri kalmadığında, İsrail’in korumasını kabule daha istekli hale gelebilirler. Ancak İsrail’in artan varlığı aynı zamanda Şam’la bütünleşmeye mesafeli duran Dürzileri, “İsrail’in beşinci kolu” olarak yaftalama riskini de artırıyor. Bu durum, Dürzi toplumunun bir kısmını hedef olmamak için oto-sansüre zorlayabilir.
Temmuz’daki çatışmaların ardından Süveyda genelinde düzenlenen protestolarda uluslararası koruma talepleri öne çıktı; bazı gösterilerde İsrail bayrakları dahi taşındı. Hicrî tarafından desteklenen “Yüksek Hukuk Komitesi”nin kurulması da, sahadaki aktörlerin Şam yönetimine karşı kendi özerklik taleplerini güçlendirme çabalarının bir başka örneği olarak öne çıktı.
Sonuçlar ve Olası Senaryolar
Azınlıklara yönelik mezhepçi şiddet olayları, Suriye hükümetinin Dürzi bölgeleri üzerindeki merkezi kontrol iddiasını ciddi biçimde zayıflattı. Bu süreçte, İsrail’in ortaya çıkan boşluğu fırsat bilerek kendisini azınlıkların hamisi gibi konumlandırması, Şam yönetiminin meşruiyet zeminini daha da karmaşık hale getirdi. Süveyda’daki uluslararası müdahale çağrılarının artması ve bazı sivil gösterilerde İsrail bayraklarının görülmesi, bu eğilimin sahada da güçlendiğini gösteriyor.
Dürzilerin Suriye hükümetiyle ilişkilerinin yeniden onarılıp onarılamayacağı belirsizliğini koruyor. Özellikle yeni mezhebi şiddet vakaları yaşanırsa, Şaraa döneminde Dürzilerin birleşik bir Suriye’ye entegrasyon ihtimali, bugüne dek en zayıf noktasına gerilemiş olacak. Esad rejimine yakın eski Dürzi güvenlik personeli ve devlet memurları arasında ciddi bir hoşnutsuzluk var; zira Esad’ın düşüşünden sonra ekonomik koşulları kötüleşti. Şam yönetimi bu kesimlerin ekonomik beklentilerini karşılayamazsa, rejime yönelik tepkiler artabilir ve bu da bölgesel istikrarsızlık riskini büyütebilir.
Süveyda’daki şiddetin Ürdün’e sıçrama olasılığı da göz ardı edilmemeli. Bu durumun önlenmesi, özellikle ABD politik yapıcılarının öncelikli gündemlerinden biri olmalı. Dürzi bölgelerinde potansiyel istikrarsızlık unsurlarına, özellikle Dürzi-Bedevi çatışmalarına ve ateşkes ihlallerine, dikkatle yaklaşılması gerekiyor. Bu gerilimlerin artması, yerinden edilme dalgalarını ve bölgesel güvensizliği tırmandırabilir.
Bölgesel Bağlar
Dürzilerin karar alma süreçleri çoğunlukla yerel siyasi dinamikler tarafından şekillense de, topluluk üyeleri komşu ülkelerdeki dindaşlarına karşı ortak bir sorumluluk duygusuna sahiptir. Bu durum, özellikle 7 Ekim sonrasında, bölgesel Dürzi liderliği konusunda Velid Canbolat ile Şeyh Tarif arasındaki rekabetle belirgin hale geldi. Her iki lider de kendisini “bölgesel Dürzilerin temsilcisi” olarak görse de, Ortadoğu’nun geleceği ve Dürzilerin bu bölgedeki konumu konusunda birbirinden farklı vizyonlar sunuyor.
Canbolat, Filistin davasına desteğiyle uyumlu bir biçimde Arap milliyetçiliğine dayalı bir bölgesel Dürzi kimliği savunuyor. Buna karşılık Tarif, İsrail merkezli bir yaklaşımı benimsiyor; İsrail Dürzilerinin devlete sadık kalmasını ve İsrail’in, tehdit altındaki bölgesel Dürziler için güvenlik garantörü olmasını öngörüyor.
Canbolat, Tarif’in İsrail’e verdiği destek nedeniyle “Dürzileri temsil etmediğini” ileri sürerken; Tarif ise Canbolat’a, Lübnan’daki iç sorunları çözmeden bölgesel meseleler hakkında yorum yapmaması gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. Bu rekabet, özellikle Suriye’nin geleceği konusunda yoğunlaştı: Canbolat, Şaraa’nın vizyonuna yakın durarak Dürzilerin devlet yapısına entegre edilmesini savunurken; Tarif, Dürzi çıkarlarını korumak için İsrail’in Suriye’deki faaliyetlerini artırması gerektiğini öne sürüyor.
7 Ekim’den bu yana Tarif’in bölgesel etkisi artmış durumda. Lübnan’da, onun eski Cumhurbaşkanı Mișel Avn ile tokalaşırken çekilmiş bir fotoğrafının internette yayılması büyük tartışma yarattı. Lübnan’daki gergin ilişkiler nedeniyle Avn, Tarif’i tanımadığını ve fotoğrafın İsrail tarafından “şüpheli amaçlarla” yayıldığını iddia etti. Lübnan’da Canbolat’ın rakibi konumundaki Wahab, Suriye meselesi üzerinden Tarif’le ittifak kurarak Canbolat’a karşı bir denge unsuru oluşturdu. Bu gelişme Canbolat’ı rahatsız etti; bölgesel nüfuzunu yeniden tesis etmek ve Dürzi topluluklarının tek meşru lideri olduğu iddiasını korumak için daha aktif bir diplomasi yürütmesi bekleniyor.
Politika Önerileri
7 Ekim sonrasında İsrail, Lübnan ve Suriye’deki siyasal dönüşümler, politika yapıcılar tarafından daha yakından incelenmeyi hak ediyor. Sayıca küçük olmalarına rağmen, Dürzi topluluklarının yerel ve bölgesel siyasette orantısız bir etki kapasitesine sahip oldukları görülüyor. Bu çerçevede Washington yönetiminin dikkate alması gereken bazı noktalar şöyle:
-
İsrail’de:
ABD, siyasi ve askerî muhataplarıyla, Dürziler tarafından ayrımcı olarak değerlendirilen Ulus Devleti Yasası ve Kaminetz Yasası üzerinde değişiklik yapılmasına yönelik çabalar hakkında diyalog kurmalıdır. ABD, mevcut yaklaşımın sürdürülmesinin, Dürzilerin ordu hizmetine olan isteğini gelecekte azaltma riski taşıdığını vurgulamalıdır.
-
Lübnan’da:
ABD, Canbolat’a yönelik mevcut tutumunu yeniden değerlendirmeli ve bu süreci Hizbullah’ın silahsızlandırılması ile BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanması yönündeki çağrılarıyla ilişkilendirmelidir. Körfez müttefikleriyle birlikte hareket ederek, yeniden imar ve mülteci dönüşünü destekleyecek kaynakları Lübnan’a yönlendirmelidir. ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Canbolat arasında Temmuz 2025’te yapılan görüşme, bu yönde atılmış olumlu bir ilk adım olarak değerlendirilebilir.
-
Suriye’de:
ABD, Şaraa yönetimine azınlık haklarına saygı göstermesi yönünde baskıyı sürdürmeli; bu hem yönetim temsilinde hem de mezhep temelli şiddetin önlenmesinde geçerli olmalıdır. Ayrıca ABD, İsrail’i Dürzi ayrışmasını destekleme yönündeki olası girişimlerden caydırmalı; zira böyle bir yaklaşım, Suriye’nin istikrar ve güvenlik geleceğini tehlikeye atarken, sahadaki toplumsal bölünmeleri daha da derinleştirebilir.
KAYNAK: https://newlinesinstitute.org/