Kürt Sorunu ve Siyasal Miras: Yeni Açılım da Akamete Uğramamalı!
Naci HANPOLAT
Türkiye’de kurulan siyasal sistem temelde halkın düşünce ve duygu dünyası ile çatışan ve bin yıldır bu halkın genlerine işlemiş değerleri yok edip yerine Batı dünyasından devşirilmiş ucube bir ideoloji ve yaşayış düzeni oluşturma gayreti ile kurgulanmış olduğu için sistemin kurucu iradesi ile halkın kavgası hiç bitmedi.
1945’li yıllardan bu yana halkın gerçek temsilcilerinin üst makamlarda yer bulmaya başlaması ile birlikte bu kavga devlet içi bir çatışmaya da dönüşmüştü. Bu çatışmanın izlerini her yerde görmek mümkün. Devletin ve totalde sistemin kuruluş paradigmasını muhafaza etmek isteyenler geçen zamanın zorlamasıyla erozyona uğradıkları halde kurulmuş ağların ürettiği çıkar kaynaklarını terk etmeme hırsı ideolojik dirençle iç içe geçmiş bir vaziyette ülke geleceğine ne yazık ki hala negatif etki yapmaya devam etmektedir.
Bu çatışma nedeniyle her iktidar değişikliği hatta bazen bakan veya önemli bir kurumun başındaki kişinin değişimi adeta savaşta bir mevzi kazanmış veya kaybetmiş olmak gibi algılanmakta ve sisteme etki etmeye çalışan taraflar sistemi kendi istedikleri yöne çevirmek için kıyasıya bir mücadele vermektedirler.
Ak Parti’nin Türkiye’nin kangren haline gelmiş önemli sosyal ve siyasal sorunlarını çözmek için giriştiği hamlelerden biri olan Kürt açılımımın ilki hem devlet içi odakların muhalefeti hem Hükümetin tereddütlü tavırları hem de PKK’nin samimiyetsiz, durumdan azami istifade etmeye çalışan oportünist tavrı ve emperyal güçlerle danışıklı ayak diretmesi sonucu akamete uğramıştı.
MHP lideri Bahçeli’nin inisiyatifi ile girişilen ve bu kez devlet’ in (establishment) içindeki daha çok odağın işin içinde olduğu izlenimi veren yeni girişimde de sistem içi odakların çeşitli motivasyonlarla yeni girişimden beklenen büyük değişim ve dönüşümü engellemeye çalıştıklarını görüyoruz.
Yeni çözüm sürecinin ana taşıyıcısı durumunda olan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" sürecin yasal altyapısını hazırlamak ve bu girişimi kalıcılaştırmak adına toplantılar düzenliyor. Basına yansıdığı kadarıyla Hükümetin hazırladığı yasal yol haritası, PKK’nın silahsızlandırılması ve Kürt toplumunun siyasi entegrasyonu için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak, süreçte devleti temsil edenlerce anadilde eğitim taleplerine karşı konulan bariyer ve YPG’nin feshi şartı, sürecin hem iç hem de dış politikada karşılaştığı temel engeller olarak öne çıkıyor.
Eğer devlet, Kürt sorununun Türkiye ve bölge genelinde kalıcı bir çözüme kavuşmasını gerçekten hedefliyorsa, aşağıdaki önerilerle daha kapsayıcı, yapıcı ve güven tesis eden bir yaklaşım benimsenebilir:
- Anadilde Eğitimin Önündeki Engeller Kaldırılmalı:
Kürtçenin eğitimde kullanımına olanak tanıyacak anayasal ve yasal düzenlemeler cesurca hayata geçirilmelidir. Anayasa’nın 42. maddesindeki kısıtlamalar gözden geçirilerek anadilde eğitimi güvence altına alan adımlar atılmalıdır. Bu, Kürt toplumunun sürece güvenini artıracaktır.
- Türkiye ve Suriye’deki Süreçler Ayrıştırılmalı:
Türkiye’deki yasal ve anayasal reformlar, Suriye’de SDG/YPG’nin silahsızlanması ve Suriye hükümetine entegrasyonundan bağımsız ele alınmalıdır. İç barış süreci, bölgesel dinamiklere bağlanarak karmaşıklaştırılmamalı; her iki konu kendi bağlamında çözülmelidir.
- Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi ve Kapsayıcı Reformlar:
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de dahil ülkeyi yarınlara taşıyacak, ülke ve bölge bağlamında bir barış ve kardeşlik ikliminin oluşmasına zemin hazırlayacak yapısal adımlar geliştirilmelidir.
Yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının, bölgesel ihtiyaçlara daha etkin yanıt verebilecek şekilde genişletilmesi, demokratik katılımı güçlendirecek ve bölgesel barış ile kardeşlik ortamını pekiştirecektir.
Bu çerçevede, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerinde özerkliğini artıran, bölge halkının kendi kaynaklarını ve önceliklerini yönetebileceği, merkezi yönetimle uyumlu ancak yerele özgü çözümler üretebilen bir model, aşamalı ve şeffaf bir takvimle hayata geçirilmelidir.
- Geniş Kapsamlı Muhataplık:
DEM Parti ve Abdullah Öcalan, PKK ile ilgili konularda kilit aktörlerdir. Ancak, Kürt sorununun çözüm sürecine bölgedeki diğer siyasi, sosyal, dini ve geleneksel yapıların da katılımı sağlanmalıdır. Çözüm, yalnızca bir grup veya aktör üzerinden değil, geniş bir toplumsal mutabakatla ilerlemelidir.
- Güven Artırıcı Adımlar ve Simgesel Jestler:
• Siyasi mahkumlara yönelik af tartışmaları başlatılmalı, devam eden davalar gözden geçirilmeli ve hasta tutukluların tahliyesi hızlandırılmalıdır. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi isimlerin tutuksuz yargılanması, DEM Parti tabanında olumlu bir psikolojik etki yaratabilir.
• Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile iş birliği güçlendirilmeli, provokasyonlardan kaçınılmalı ve savunma amaçlı olmayan silahlı eylemlerden uzak durulmalıdır.
• Yer isimlerinin iadesi, Türk Hava Yolları’nda Kürtçe anonslar, Diyanet’in Kurmancî ve Zazaca hutbeler hazırlaması gibi sembolik adımlar, sürecin toplumsal kabulünü artıracaktır.
- Suriye’de Dengeli ve Yapıcı Yaklaşım:
Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin anadilde eğitim, özerklik ve ikinci resmi dil gibi meşru hak taleplerini desteklemelidir. Ancak, batılı güçlerin bölgeyi bölme amacı taşıyan gizli ajandalarına karşı dikkatli olunmalıdır. Örneğin, kadın hakları kisvesi altında dayatılan seküler modeller yerine, kültürel ve toplumsal değerlere saygılı çözümler teşvik edilmelidir.
- Suriye’nin Kimlik Dönüşümü:
Türkiye, Suriye Arap Cumhuriyeti isminin değiştirilmesi için inisiyatif almalı ve ülkenin adı “Suriye Cumhuriyeti” veya “Suriye İslam Cumhuriyeti” olarak yeniden tanımlanmalıdır. Bu, Esed dönemindeki etnik vurgulu isimlendirmenin düzeltilmesi ve kapsayıcı bir devlet kimliği için önemli bir adımdır.
Sonuç:
Bu süreç zorlu ve uzun bir yol gerektiriyor. Taraflar arasında güvensizlik devam etse de bozgunculuk fırsatları kollayanlara rağmen çözüm, ortaklaşma ve birlikte büyümeden geçiyor. Şeffaf, kapsayıcı ve güven artırıcı adımlarla hem Türkiye içinde hem de bölgede kalıcı barış mümkün olabilir.