Ürdün Kralı Abdullah ile ilgili gizli İngiliz belgeleri yayınlandı
Yeni yayınlanan İngiliz belgelerine göre: Ürdün Kralı Abdullah, İngilizlerin yönlendirmesi ile diğer Arap liderlerini reform başlatmaları için uyardı: “Ya reformlara öncülük edin, Ya da bunun size dayatılacağını bilin”
Gizliliği yeni kaldırılmış İngiliz belgelerine göre, Ürdün Kralı II. Abdullah, diğer Arap liderlerini reform sürecine öncülük etmeleri konusunda uyardı, aksi takdirde bu reformların dış güçler tarafından dayatılabileceğini belirtti.
ABD ve Birleşik Krallık, Arap hükümetlerinin dış baskı olmadan “yerli ve köklü” reformlar başlatmalarını teşvik etmesi için Kral Abdullah’a güvendiler.
Bu uyarı, ABD öncülüğünde ve Birleşik Krallık destekli Büyük Ortadoğu Ortaklığı (Greater Middle East Partnership – GME) girişiminin 2004 başlarında duyurulmasından sonra geldi. İngiltere Başbakanlığı ve Bakanlar Kurulu tarafından yayımlanan belgelere göre, İngiltere, Filistin meselesinin reformları erteleme bahanesi olmasına izin verilmemesi gerektiğini savunarak Ürdün’ü diğer Arap ülkelerine örnek bir reform modeli olarak görüyordu.
ABD öncülüğündeki koalisyonun Irak'ı işgal edip Saddam Hüseyin rejimini devirmesinden bir yıl geçmeden, Başkan George W. Bush yönetimi, Ortadoğu genelinde reform ve demokratikleşmeyi teşvik etmeyi amaçlayan GME girişimini tanıttı. Bu girişimi tanıtmak için ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Marc Grossman bölge turuna gönderildi.
Mart 2004’te 10 Downing Street’te yapılan bir görüşmede, Kral Abdullah, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’e, Arap hükümetlerini yaklaşan Arap Ligi Zirvesi’nde “yerli bir reform süreci” başlatmaya ikna etmeye çalıştığını söyledi. GME girişimi aracılığıyla reformların ABD tarafından dikte edilmesinin “yararlı olmayacağını” vurguladı.
Görüşme kayıtlarına göre, Ürdün Dışişleri Bakanı Marwan El-Muaşer, İngiliz yetkililere, konuyu Mısırlılarla görüştüğünü ve Kral’ın girişimini Suudilere de ileteceğini söyledi.
Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Dr. Muhammed Halayka, El-Muaşer’in “iyi yönetişim, şeffaflık, insan hakları ve toplumsal cinsiyet meseleleri” üzerine bir dil benimsenmesini Mısırlılarla görüştüğünü belirtti. Kahire’de El-Muaşer, Arap ülkelerinin öncülük etmemesi halinde “reformların dayatılacağını” savundu.
Blair, ABD’nin genel vizyonunu desteklediğini belirterek, “güvenliğin nihayetinde siyasi istikrara bağlı olduğunu” söyledi. Ancak Kral Abdullah’ın yaklaşımını da destekleyerek, reform sürecine Arap liderliğinin öncülük etmesinin “kesinlikle doğru strateji” olduğunu vurguladı.
Blair’in dış politika ve savunma danışmanı Sir Nigel Sheinwald, ABD’nin girişimin “bölgeden kaynaklanmasını” istediğini ifade etti. Grossman’ın görevinin, örneğin sivil toplumdan gelecek bir “talebi teşvik etmek” olduğunu belirtti.
Blair, eğer Arap Ligi reform konusunda kendi duruşunu sunarsa, ABD ve AB’nin bunu destekleyeceğini belirtti. Ancak böyle bir girişim olmazsa, Başkan Bush’un bunu “dayatmak zorunda kalacağını” söyledi. Kral Abdullah bu görüşe katılarak Arap liderlere şu mesajı yineledi: “Reforma siz öncülük edin, yoksa bu reform işi başınıza bela olur.”
Belgeler, İngiltere ve Ürdün’ün reform sürecine dair bir “yol haritasını” ortaya koymak için Arap İş Konseyi’nin en uygun araç olduğunda anlaştığını gösteriyor.
Blair-Abdullah görüşmesi öncesi yapılan iç yazışmalarda, Ortadoğu reformunun İngiltere, AB ve ABD için “yüksek öncelik” taşıdığı belirtilmiş ve Ürdün Kralı’nın bu reform sürecinde “kilit ortak” olması gerektiği ifade edilmişti. Ancak Abdullah’ın, İngiltere ve ABD’nin bölgesel hassasiyetleri anladığına ikna edilmesi gerektiği de belirtilmişti. İngiltere’nin reform konusundaki yaklaşımının “pragmatik ve talep odaklı” olduğu vurgulandı.
Bölgedeki yatırımların önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik bir öneri de bu pragmatik yaklaşımı yansıtan bir adım olarak görülüyordu.
İngiliz politikası, İsrail-Filistin çatışmasında ilerleme sağlanmasının reform süreci açısından atmosferi “bariz şekilde iyileştireceğini” kabul etmekle birlikte, barış sürecindeki eksikliğin reformları erteleme bahanesi olarak kullanılmaması gerektiğini savundu. Ürdün, reformun barış süreciyle eş zamanlı yürütülebileceğini gösteren bir örnek olarak sunuldu.
Bu bağlamda, Ürdün ile yakın ilişkiyi sürdürmek “hayati” olarak görüldü. İngiliz hükümet birimleri, Blair ve bakanlarından, ekonomik reform, kadın hakları ve katılımcı yönetişim gibi konularda Kral’dan görüş almalarını istedi. Ayrıca Mısır ve Suudi Arabistan gibi aktörlerle bölgesel iş birliği kurma yolları konusunda da Ürdün’ün görüşü talep edildi.
İngiltere ayrıca, Kral Abdullah’tan Arap Ligi Zirvesi’nde reformla ilgili söylem ve eylemleri teşvik etmesini bekliyordu. Bu ilişki, bölgedeki “istikrarsız alanlara iyi erişim” sağlamak açısından önemliydi.
İngiliz yetkililer, ABD’nin GME girişiminin Arap hükümetlerine reformları dayatma girişimi olduğu yönündeki bölgesel kaygıların farkındaydı. Bu nedenle Abdullah’a, İngiltere’nin bölgeyle ortaklık kurmak istediği ancak “öncülüğün bölgeden gelmesi gerektiği” mesajı verildi.
2003 başlarında, İngiliz yetkililer, Kral Abdullah’ın 2001 Kasım’ında yapılması planlanan genel seçimleri yeniden erteleyebileceğinden endişe ediyordu. Kral’ın seçimleri birkaç kez ertelemesinin nedeni olarak, İslami muhalefetin güç kazanmasından ve özellikle Filistin’deki İkinci İntifada nedeniyle bölgesel istikrarsızlıktan duyduğu kaygı gösteriliyordu.
Tony Blair’e, Kral Abdullah ile görüşmesinde seçimlerin daha fazla ertelenmemesi yönünde teşvikte bulunması tavsiye edildi. Sonuçta, Haziran 2003’te, 1997’den bu yana yapılan ilk genel seçim gerçekleşti.
Bu seçimde, Müslüman Kardeşler’in siyasi kolu olan İslami Hareket Cephesi, 17 sandalye kazanarak yaklaşık %10,5 oyla en büyük blok oldu. İngiliz değerlendirmelerine göre, Kral ve yeni hükümeti bu yeni parlamento aracılığıyla reform ve modernleşme gündemini ilerletmekte istekliydi.
Belgeler ayrıca, İngiliz yetkililerin Ürdün’deki reform tartışmalarına doğrudan dahil olduğunu gösteriyor. Tony Blair’in politika şefi Andrew Adonis, Kral Abdullah’ı bölgesel reforma öncülük etmesi yönünde cesaretlendirdi. Ağustos 2003 sonunda Amman’da düzenlenen siyasi reform seminerinde – Kraliçe Rania da katıldı – Adonis, Kral’ın “bölgeye güçlü bir reform mesajı göndermek” ve Ürdün’ü “modern ve açık bir İslam devleti” olarak konumlandırmak istediğini yazdı.
Kral Abdullah ve El-Muaşer ile yapılan ayrı görüşmelerde Adonis, reform yanlısı bakanların Kral’ı “cesur siyasi reformlara” ikna etmeye çalıştığını belirtti. Bunlar arasında sansürün azaltılması, güvenlik servislerinin rolünün kısıtlanması, devletin medya hisselerinin satılması, bireysel hakları teşvik eden yargı reformları ve siyasi partilerin temsil gücünü artıracak yeni bir yasa yer alıyordu.
Adonis ayrıca, Kraliçe Rania’nın seminerde aktif olduğunu ve El-Muaşer’in iç reformların “güçlü savunucusu” olduğunu kaydetti. Bakanlar kamu hizmeti reformuna ve hizmet kalitesinin artırılmasına ilgi gösterdi. Adonis, İngiltere’nin deneyimlerine ilişkin kapsamlı belgeler sundu.
Kral Abdullah “etkilenmiş görünse” de, bazı saray yetkilileri “daha temkinli” olarak tanımlandı.
Arap liderleri arasında ABD baskılarına nasıl yanıt verileceği konusunda derin görüş ayrılıkları yaşandığı için Arap Ligi Zirvesi Mart’tan Mayıs 2004’e ertelendi. Zirvede, 22 üyeli Arap Ligi ilk kez ortak bir “13 maddelik Reform Belgesi” kabul etti. Ancak bu belge, reformların bölgedeki çatışmalara, özellikle Filistin meselesine adil bir çözümle bağlantılı olması gerektiğini vurguladı.
2005’te, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, siyasi olarak yasaklı Müslüman Kardeşler’in üyelerine bağımsız aday olarak seçimlere katılma izni verdi. Mübarek’in liderliğindeki Ulusal Demokratik Parti (NDP), Meclis’te ezici çoğunluğu elde etti. Ancak Müslüman Kardeşler, önceki seçimlere kıyasla büyük bir başarı göstererek 80 sandalye kazandı ve parlamentonun yaklaşık %20’sini elde etti.
Beş yıl sonra, Mübarek rejimi, 2010 seçimlerini İslamcıların ve diğer muhalif adayların yeniden parlamentoya girmesini önlemek için hileyle yönetti. Müslüman Kardeşler ve en büyük ikinci muhalefet partisi olan Vefd Partisi, ilk turdaki yaygın usulsüzlükleri gerekçe göstererek ikinci turu boykot etti.
Sonuç olarak Müslüman Kardeşler yeni mecliste hiç temsil edilemedi. Bu dışlanma, kamu öfkesini artıran nedenlerden biri oldu ve 2011 devrimine, nihayetinde de Mübarek’in devrilmesine yol açtı.