Gazze Endülüs olmadan - Tarih tekerrür mü ediyor

 

 

Yazar Hüseyin Özhazar, Facebook sayfasında Endülüs Müslümanlarının son temsilcilerinin dönemin Osmanlı Padişah'ına yardım istemek amacıyla gönderdiği kasideyi aktararak bugün Gazze'de yaşananların dün Endülüs'te yaşananlara benzememesi adına Müslümanlara uyarıda bulunuyor. Yazıyı siz okuyucularımız için alıntılıyoruz:

 

GAZZE ENDÜLÜS OLMADAN

Tarih Tekerrür mü Ediyor?

 

   Hüseyin Özhazar

 

II. Bayezid’e Yazılan İstiğâse (Feryadname) Kasidesi

 

Kastilya Krallığı İspanya’daki son Müslüman devletin hâkimiyetine son vermek için harekete geçip 1482’de Hame, 1485’te Runde, 1487’de ise Mâlaka'yı işgal edince Endülüs’teki son Müslüman devlet olan Benî Ahmer Devleti tehlike ile karşı karşıya gelmiştir. Bunun üzerine o dönem Benî Ahmer Devleti’nin başında bulunan Ebû Abdillâh es-Sağîr (XII. Muhammed), Ebu’l-Bekâ er Rundî’nin (ö. 1285) yazdığı kasideyi bir elçi vasıtası ile II. Bayezid’e göndermiştir.

 

Bu dönemde Osmanlı Devleti, deniz kuvvetlerinin yeterli güce sahip olamaması ve Avrupa’da Cem Sultan ile uğraşmasından dolayı istenilen yardımı yapamamıştır. Ancak daha sonra 1505’te İspanya sahillerine Kemal Reis kumandasında bir filo gönderilmiş ve bir kısım Müslüman ve Yahudi kurtarılarak Osmanlı topraklarına getirilmiştir. Aynı maksatla XII. Muhammed, Kuzey Afrika’daki Müslüman hanedanlara ve Memlük Devleti’ne de elçi göndermiş ve onlardan da yardım istemiştir. Yardım talepleri yeterince karşılık bulamayınca Benî Ahmer Devleti, Hıristiyanlar ile Ocak 1492 senesinde Endülüs’teki hâkimiyetlerine son verecek 56 maddeden oluşan bir antlaşma imzalamıştır.

 

Anlaşmaya göre Müslümanlara eziyet edilmeyecek, onlara din ve vicdan özgürlüğü tanınacaktı. Ancak bu anlaşmaya uyulmamış ve bundan sonra gün geçtikçe Müslümanlara uygulanan eziyet artarak devam etmiştir. Buna karşılık Müslümanlar ayaklanmış iseler de bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırılmıştır. İsyana katılanlar vaftiz edilmeye zorlanmış, vaftizi kabul etmeyenler ise sürgün edilmiştir. Hristiyanların antlaşmayı bozmasından sonra Endülüs Müslümanları 1501 senesinde ikinci bir kez Osmanlı Devleti’nden yardım talebinde bulunmuşlardır. Endülüslerin ikinci kez II. Bayezid’e istiğâse kasidesi gönderip yardım talep etmeleri Benî Ahmer Devleti’nin yıkılmasından sonra gerçekleşmiştir.

 

Edip ve biyografi yazarı el Makkarî’nin (ö. 1632) “Ezhâru’l-Riyâd” isimli eserinde karşılaştığımız bu kaside 105 beyitten oluşmaktadır. Bu beyitlerin kim tarafından kaleme alındığı bilinmemektedir. Ancak Endülüs Gırnata halkından II. Bayezid’a geldiği tarih kaynaklarında sabittir. Bir tarihi vesika önemi taşıyan bu kaside aslında bir feryadnamenin yanında aynı zamanda o dönemde İspanya’da Müslümanların neler yaşadığını da ortaya koymaktadır. O zamanlar Hıristiyanların merkezi olan İspanya’da engizisyon mahkemelerince Müslümanlara reva görülenleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

 

Bu ikinci kaside neticesinde ünlü denizci Kemal Reis, 1505 yılında donanma ile Akdeniz’e gönderilmiştir. Kemal Reis ve ona bağlı birlikler Mâlaka ve Balear adalarını vurmuşlar ve birçok Moriskoyu Kuzey Afrika’ya getirmişlerdir. Sonraki süreçte Osmanlı tarafından yardımlar Barbaros Hayrettin Paşa komutasında birlikler vasıtasıyla gerçekleşip Endülüs’te yaşayan birçok Morisko İspanyolların zulmünden kurtarılmıştır.

 

Gırnata düştükten sonra yazılan tâiyye kasidesinin Türkçeye yapılmış olan tercümesi aşağıdadır:

 

 

Sürekli yenilenen kutsal selamım en hayırlı halife efendimedir.

Selam kâfirlere zillet elbisesini giydiren şeref sahibi, yüce efendime olsun.

Selam Allah’ın saltanatını genişlettiği ve her yerde zaferle güçlendirdiği kimseye olsun.

Selam saltanatının yeri İstanbul olan efendime olsun. O şehir ne kadar da güzeldir!

Selam Allah’ın saltanatını ordular ile donattığı ve halkı Türklerden olan kişiye olsun.

Selam Allah’ın kadrinizi yücelttiği ve hükümranlığını bütün milletlerden üstün tuttuğu sizlere olsun.

Selam kadı ve ona benzeyen ulu ve yüce âlimlere olsun.

Selam din ve takva sahiplerine ve görüş sahibi danışmanlara olsun.

 

Endülüs’te vatanından uzak topraklarda Batı’da kalan kölelerden sizlere selam olsun.

Rumlar gibi karanlık, engin, taşkın ve derin bir deniz onları çevrelemiştir.

Büyük bir musibete uğramış kölelerden sizlere selam olsun. Ne büyük bir musibettir o!

Şerefli bir hayattan sonra saçındaki beyazlar yolunarak pare pare olan yaşlılardan sizlere selam olsun.

Daha önce kapalı iken kafirler önünde açılan yüzlerden sizlere selam olsun.

Keşişlerin zorla halvete götürdüğü hür kızlardan sizlere selam olsun.

Domuz ve leş eti yenmeye zorlanan yaşlılardan sizlere selam olsun.

Hepimiz bastığınız yeri öper ve her an iyiliğiniz için dua ederiz.

Allah saltanatınızı ve hayatınızı devam ettirsin ve sizleri her türlü kötülük ve beladan korusun.

Düşmana karşı sizleri zafer ve nusret ile güçlendirsin ve sizi razı olduğu güzel bir yerde iskân ettirsin.

 

Ey efendim! Başımıza gelen bu zarar, musibet ve büyük felaketten dolayı size şikâyette bulunmuştuk.

Aldatıldık, Hıristiyanlaştırıldık ve zorla dinimiz değiştirildi ve kötü muameleye maruz kaldık.

Hepimiz Peygamber Muhammed’in (s.a.v) dini üzerinde iken haçlı çocukları ile içtenlikle savaştık.

Cihat ederken büyük zorluklarla karşılaştık. Ölüm, esaret ve sonra açlık, kıtlık…

Rumlar her taraftan üzerimize büyük bir sel gibi akın akın saldırdılar.

Birçok atlar ile azim ve ciddiyetleri ile topyekûn çekirge sürüsü gibi bizi ezdiler.

Buna rağmen biz kahramanca onlara karşı koyduk ve onlardan grup grup öldürdük.

 

Onların süvarileri her vakitte çoğalırken bizim süvarilerimiz azalmaktaydı.

Zayıfladığımızda ise ülkemize yerleştiler ve peş peşe şehirlerimizde egemen oldular.

Birçok büyük toplarıyla ülkenin sağlam surlarını yıktılar.

Günlerce, aylarca azim ve kararlılıkla güçlü bir şekilde ülkemizi kuşatmalarını sürdürdüler.

Süvarilerimiz ve askerlerimiz azaldığı vakit kardeşlerimizden herhangi bir yardım görmedik.

Yiyecekler azalıp durumumuz daha da kötüleşince rezillik korkusuyla istemeyerek boyun eğdik.

Erkek ve kız çocuklarımızın esir edilmesi ya da feci bir şekilde öldürülmesinden korktuğumuzdan (boyun eğdik).

Eskiden bizden önce bu ülkenin halkı olan müdeccenler gibi yaşamak üzere (boyun eğdik).

Ezanlarımız ve namazlarımız üzerine kalacağımıza ve şeriattan hiçbir şeyi terk etmememiz üzerine (boyun eğdik).

Bizden her kim dilerse mü’min olarak düşman toprağından dilediği malı alıp denizi geçmesi (Afrika’ya geçmesi) serbest olması üzere (boyun eğdik).

Bunun dışında sayıları elli beşi aşan pek çok şart vardır.

 

Bize onların sultanları ve büyükleri dedi ki: ‘Size şart koştuklarınız tamamı ya da daha fazlası vardır.’

Bize anlaşma ve ahdi içeren belgeleri gösterdi ve dedi ki: ‘Bu benim size güvencem ve sözümdür.’

‘Daha önce bir baskı görmeden mallarınızı ve yurtlarınızı koruduğunuz gibi koruyunuz’ (demişti).”

Onların teminatları altına girdiğimizde anlaşmayı bozarak bize ihanet ettikleri ortaya çıktı.

Bizi kendisi ile aldattığı anlaşmalara kendisi uymadı. Zorla ve şiddet kullanarak bizi Hıristiyanlaştırdı.

Elimizdeki bütün Mushafları yaktı ve onları pislik ve çöplüğe attı.

Din hakkında yazılmış kitaplarımızı alay ve aşağılama ile ateşe attı.

Müslüman için orada ne bir kitap ne de yalnız kaldığında okuyacağı bir Mushaf bıraktılar.

Her kim oruç tutar ya da namaz kılar ve bu hali bilinirse her hâlükârda ateşe atılırdı.

 

Bizden her kim küfür mekânlarına (kiliselerine) gitmezse papazlar tarafından feci bir şekilde cezalandırılırdı.

(O papazlar) tokatlıyordu, malını alıyordu ve onu kötü bir durumda hapse atıyordu.

Ramazan ayında sürekli yiyip içerek oruçlarımızı ifsat ediyorlardı.

Peygamberimize sövmeyi bize emrettiler. İyi ve kötü günde onu anamıyoruz.

Bir grubu onun ismini anarken duydular ve o gruba elim bir şekilde eziyet ettiler.

Hâkimleri ve valileri onları döverek, para cezası vererek, hapsederek ve eziyet ederek cezalandırdı.

 

Biri öldüğünde ve onların dinini telkin edecek biri gelmediğinde hile ile ölen kimseyi defnetmiyorlardı.

Ölmüş bir eşek ya da bir hayvan gibi yere serilmiş şekilde çöplüğe terkediliyordu.

Bunun dışında birçok çirkin işler ve aşağılık eylemler vardı.

İsimlerimiz bizim rızamız ve irademiz dışında değiştirildi.

 

Muhammed’in dininin yerine mahlûkatın en aşağılığı olan Rum köpeklerinin dininin konulması ne acı!

Kaba ve Arap olmayanların isimleri ile isimlerimizin değişmesi ne kadar da acı!

Her sabah papaza giden oğullarımız ve kızlarımızın durumu ne kadar da kötü!

Onlara küfrü, batılı ve yalanı öğrettikleri halde onların (Müslümanlığına) hile ile mani olamadılar.

 

Temiz ve pak olmalarından sonra küfre çöplük olması için duvarlarla çevrilen mescitlere ne kadar da yazık!

Şehadete (ezana) bedel olarak çanlarının asıldığı minarelere ne kadar da yazık!

Küfürle kapkara olmuş şu şehirlere ve güzelliklerine ne kadar da yazık!

Haça tapanlara kale haline geldiler. Saldırı olduğunda kendilerini orada emniyete alıyor.

Köleleştik, ne fidye vereceğimiz esirler olduk ne de şehadet getiren Müslümanlar.

Gözlerin bize ne olduğunu bir görseydi, gözyaşların dolup taşardı.

Vay halimize ve başımıza gelen bu musibet, bela ve zillete.

 

Ey Efendim! Rabbimiz Allah adına ve insanlığın en hayırlısı seçilmiş Peygamberimiz adına sizden yardım istiyoruz.

Hz. Muhammed’in soyundan gelen seçkin kimseler ve sahabe adına… O sahabe ne kadar da şereflidir.

Peygamberimizin amcası Abbas ve onun beyaz saçı adına ki o ne güzel beyazdır.

Allah’ını tanıyan salih kimseler ve keramet sahibi faziletli her Allah dostu adına…

Umulur ki bize ve başımıza gelenlere bakarsınız ve böylece arşın ilahı bize merhamet eder.

Sözünüz dinlenir, emriniz yerine getirilir ve söylediğiniz her şey hemen yerine getirilir.

Hıristiyanların dininin aslı sizin hükmünüzdedir (hükmettiğiniz topraklardır). Bu sebeple oradan her yere yayılır.

 

Ey efendim Allah aşkına yüceliğinizle bize bir tavsiye bahşedin ya da karşı çıkacak bir söz söyleyin.

Sizler yüce, şerefli ve üstünsünüz. Allah’ın ibadet edenleri her türlü afetten kurtarırsınız.

Onlara, Rumları kastediyorum, teminat verdikten sonra neden ihanet ettiklerini sor?

Bizim bir eziyetimiz ve suçumuz olmadığı halde onlara ne oluyor da bizi aldatmaya yelteniyorlar.

Bunların hemcinsleri bizim dinimizin koruması altında sözünde duran yüce yöneticilerimizin güveni altında idiler.

Onlar dinlerinden ve ülkelerinden çıkarılmadılar ve ihanete uğramadılar şerefleriyle de oynanmadı.

 

Her kim bir söz verip de o sözünden dönerse, işte bu fiil bütün dinlerde haram olan bir şeydir.

Özellikle bu eylem krallar için gayet çirkin ve utanç verici, kanunda yeri olmayan bir davranıştır.

Sizden (hakkımızda olan) mektup onlara ulaştı ancak onlar bu mektubun bir kelimesine bile aldırmadılar.

Bu mektup aksine onların bize karşı düşmanlıklarını ve cüretlerini arttırdı ve kötü muamelede ileriye gittiler.

 

Mısır heyeti de onlara ulaştı. Onlara karşı bir kötülük ve bir saygısızlık yapılmadı.

Bu heyete biz baskı olmadan küffar dinine razı olduğumuzu söylediler.

Kendilerine itaat edenlerden yalancı şahitler getirdiler. Allah’a yemin olsun ki biz bu şahitliği kabul etmeyiz.

Hakkımızda yaptıkları açıklamalarda ve sözlerde çok büyük yalanlar söylediler.

Fakat ölüm ve yakılma korkusu dinimizi değiştirmeye zorladı ve istemeyerek onların söylediklerini söylemek zorunda kaldık.

Hâlâ Allah’ın resulünün dini üzerineyiz ve her an Allah’ı birleriz.

 

Allah’a yemin olsun ne dinimizin değişmesine razı oluruz ne de teslisi hakkında söylediklerini kabul ederiz.

Eğer onlar bizim herhangi bir baskı ve kötülük olmadan onların dinine razı olduğumuzu iddia ederlerse;

Vahr’a, halkının nasıl zillet ve eziyet altında esir edildiklerini ve öldürüldüklerini sor.

Belefique’ye, başına geleni bir sor. Büyük bir felaketten sonra kılıçla parça parça edildiler.

Munyafe’ye, halkının kılıçla parçalandığını sor. Aynı şeyi Buşra halkına da yaptılar.

Endereş’in halkını da camilerinde yaktılar ve hepsi kömür gibi oldular.

 

İşte ey Efendim, biz size şikâyette bulunuyoruz. Bu başımıza gelenler yalnız kalmamızın şerridir.

Umulur ki antlaşmayı bozmadan önce bize vadettikleri gibi dinimiz ve namazımız bize kalır.

Ya da mallarımızla birlikte sevdiklerimiz diyarına Kuzey Afrika’ya hepimizi sürsünler.

Sürülmemiz küfür üzere başka bir dinde güçlü olarak kalmamızdan daha hayırlıdır.

İşte yüce katınızdan dileğimiz budur. Sizin katınızda bütün ihtiyaçlar giderilir.

Sizden sıkıntılarımız ve başımıza gelen bu kötü durum ve zilletin giderilmesini temenni ederiz.

Allah’a hamd olsun ki siz meliklerin en hayırlısınız. Sizin şerefiniz bütün şereflerin üzerindedir.

Rabbimizden sultan olarak, şerefli, mutlu ve nimet içerisinde hayatınızın devam etmesini dileriz.

Ülkenize barış, düşmana karşı zafer, büyük ordular, mal ve servet dileriz.

Son olarak her daim Allah’ın selam ve rahmeti sizinle olsun.

 

KAYNAK: https://www.facebook.com/

 

 

 

Özet
:
Yazar Hüseyin Özhazar, Facebook sayfasında Endülüs Müslümanlarının son temsilcilerinin dönemin Osmanlı Padişah'ına yardım istemek amacıyla gönderdiği kasideyi aktararak bugün Gazze'de yaşananların dün Endülüs'te yaşananlara benzememesi adına Müslümanlara uyarıda bulunuyor. Yazıyı siz okuyucularımız için alıntılıyoruz.
Resim
Türkçe
X