Fransız nükleer şemsiyesi mi yoksa Almanların kendi nükleer bombaları mı?
Trump'ın NATO ve Avrupa Savunmasına ilişkin eleştirel ve yargılayıcı yaklaşımları başta Almanya olmak üzere Avrupa'da büyük bir endişe ve paniğe yol açtı. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı ve Trump'ın savaşı Rusya lehine bile olsa bitirme niyetiyle arabulucu rolüne soyunmuş olması, Avrupa genelinde yeni ve kendine özgü bir güvenlilk mimarisi oluşturma ihtiyacını tetikledi.
Bu duruma bir çözüm olarak Fransa kendi nükleer kapasitesini Avrupa'yı kapsayacak şekilde genişletmeyi önerirken Almanya kamuoyunda kendi nükleer silahlarını geliştirme fikri de dahil olmak üzere farklı alternatifler tartışılıyor.
Aşağıdaki rapor bu çerçevede Avrupa Birliği'ne bu sorunu çözme yolunda bir yol haritası öneriyor. Raporun geniş bir özetinin tercümesini okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Avrupa Savunması Üzerine Fransız-Alman Anlaşmasının Şartları
Friedrich Merz, ABD'deki köklü değişimleri göz önünde bulundurarak Avrupalıları ABD'den bağımsız olmaya ve NATO'suz bir dünyaya hazırlanmaya çağırıyor. Polonya da güvenlik sorununun derinliğinin farkına varmış durumda ve yıllardır Avrupa'nın savunma entegrasyonunu ihmal ettikten sonra, nihayet Fransa'nın nükleer şemsiyesi altına girmeyi tartışmak istiyor. Mali açıdan tutumlu Danimarka ise, 2022'ye kadar Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası'ndan muaf tutulmuşken, şimdi AB'nin ortak savunmayı finanse etmek için borçlanmasını talep ediyor.
Dünya kırılmalar (süreksizlikler) dönemine girmişken, Avrupa savunma, mali ve siyasi entegrasyon açısından tarihi bir adımın eşiğinde - bir "Avrupa'nın Philadelphia Anı- (ABD Anayasası'nın 1787'de Philadelphia'da yazılmasına atıfta bulunuluyor. Avrupa'nın federalleşme yolunda benzer bir anayasal dönüm noktasına işaret ediyor)" yaşanabilir. Bu hamle, her zamanki gibi, büyük ölçüde Fransa ve Almanya'nın birlikte büyük bir sıçrama yapıp yapamayacağına bağlı.
Yüzyılın başından bu yana Fransa-Almanya ilişkilerinin gerginlik, husumet ve güvensizlik içinde boğulduğu bir gerçek. Büyümeyi teşvik edebilecek ve kendini savunabilecek bir Avrupa inşa etmeye Berlin'in pek ihtiyacı yoktu, zira Avrupa'nın en büyük ekonomisi olarak kendi başının çaresine bakabiliyordu. Paris ise uzun süredir geri kalmış ekonomisi, Fransız seçmenlerin Avrupa Birliği (AB) ile kararsız ilişkisi ve endişe kaynağı olmaya devam eden ekonomik zayıflık ve mali durumu nedeniyle Avrupalı bir ortak olarak çok az güven veriyordu.
Friedrich Merz ve Emmanuel Macron ile bu iki önemli Üye Devlet, 90'lı yılların başından bu yana en Avrupa yanlısı liderlere sahip oldu. Yeni Trump yönetiminin dünyaya dayattığı köklü ve geri dönüşü olmayan yeniden düzenleme göz önüne alındığında, Fransız-Alman sürtüşmelerinin üstesinden gelmek ve Avrupa'yı yeni bir yola sokabilecek bir “Büyük Pazarlık” yapmak için gerçek bir şans var.
Berlin, Brüksel ve Paris'teki karar alıcılar ve kilit isimlerle yaptığımız düzinelerce görüşme ve tartışmanın ardından, bu yeni büyük Fransız-Alman yakınlaşmasının başarısını sağlamak için gerekli olduğuna inandığımız altı koordinatı tanımlayabilecek durumdayız. Bunları anlamak için Şansölye Merz'in 7 Mayıs Çarşamba günü Élysée Sarayı'na yaptığı ziyaretin içinde gerçekleştiği siyasi ve stratejik bağlamı kavramak gerekir.
Almanya'nın gerçek Zeitenwende'si (Dönüm noktası)
Paris uzun zamandır Avrupa'nın güvenliği için ABD'ye güvenilemeyeceğini savunuyordu. Şu an haklı çıktığını düşünüyor ama Fransa haklı çıkmaktan kaçınmalı. Almanya da nihayet bu görüşe yaklaşıyor. Merz seçildiği gece yaptığı açıklamada Avrupa'nın savunma alanında ABD'den bağımsız bir yol çizmesi ve Berlin'in NATO'suz bir dünyada yaşamaya hazır olması gerektiğini söyledi. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana güvenliği Washington'a bağlı olan Almanya için tarihi tektonik değişimler.
Rusya'nın neo-emperyalizmi, Trump'ın Avrupa'daki güvenlik taahhütlerinden uzaklaşması, ticaret savaşına girişmesi ve aşırı sağ için kampanya yürütmesi, Almanya'da ABD'ye karşı ve genel olarak Avrupa savunması ve özellikle de nükleer caydırıcılık konusunda yeni bir tutuma yol açtı.
Nitekim Eurobazooka anketinin sonuçlarına paralel olarak, birçok ulusal kamuoyu yoklaması, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinden bu yana Almanların nükleer bombaya yönelik tutumlarının radikal bir şekilde değiştiğini göstermektedir. Almanların yüzde 54'ü Berlin'in Paris ve Londra ile bağımsız bir Avrupa nükleer caydırıcı gücü oluşturulması için görüşmelere başlamasını destekliyor. Yüzde 37'si karşı çıkıyor ve yüzde 11'i kararsız. Almanların Fransa'ya olan güveni %85 iken, ABD'nin güvenilir bir ortak olduğunu düşünenlerin oranının %16 gibi rekor düzeyde düşük bir seviyede kalması, Fransa ile savunma konusunda şimdiye kadar tamamen tartışmalı olan bir pencerenin açıldığını gösteriyor.
Önemli iç tabuları yıktıktan sonra Almanya artık kendi savunmasına ve ekonomik yenilenmesine yatırım yapmak için yeterli mali kaynağa sahip olduğunu düşünüyor. Yarım trilyon avroluk bir savunma harcamasıyla bile, Avrupa'nın geri kalanı savunma harcamalarındaki bu artış seviyesini yakalayamazsa Almanya'nın güvenliğinin sağlanamayacağı gerçeği göz ardı ediliyor. Buna ek olarak, ABD'nin Ukrayna savaş çabalarını desteklemekten ve finanse etmekten vazgeçtiğini varsayarsak, AB'nin bir Rus zaferini önlemek için her yıl onlarca milyar avro harcamaya devam etmesi gerekecektir. Almanya'ya bu Avrupa savunma çabalarını ortaklaşa finanse etmesi tavsiye edilebilir, aksi takdirde orantısız ve aşırı bir payı tek başına ödemek zorunda kalacaktır.
Fransa'nın kendi Zeitenwende'si (Dönüm noktası)
Paris'te bu durum sevinçle karşılanıyor ama aynı zamanda Fransa'nın nükleer şemsiyesini açıkça genişleteceği ve karşılığında Almanya'nın büyük ölçüde Fransız askeri sanayi kompleksine fayda sağlayacak büyük bir ortak Avrupa savunma fonunu üstleneceği kolay bir anlaşma gibi biraz naif bir algıyla da karşılanıyor.
Paris'te bu durum sevinçle karşılanıyor ama aynı zamanda Fransa'nın nükleer şemsiyesini açıkça genişleteceği ve karşılığında Almanya'nın büyük ölçüde Fransız askeri sanayi kompleksine fayda sağlayacak büyük bir ortak Avrupa savunma fonunu üstleneceği kolay bir anlaşma gibi biraz naif bir algıyla da karşılanıyor.
Ancak böyle bir borç karşılığı bomba anlaşması ayakta kalamaz. Bu anlaşma siyasi olarak Almanya'da da kabul görmeyecektir. Daha da önemlisi, yeni ve sağlam bir Avrupa güvenlik ve savunma mimarisi inşa etmek için yeterli değildir. Avrupa'nın stratejik olarak özerk olabilmesi için Fransa'nın da kendi zihinsel ve politik Zeitenwende'sini gerçekleştirmesi ve savunma konusundaki bazı düşüncelerini temelden değiştirmesi gerekecektir.
İlk olarak Paris, Berlin'e yapacağı teklifte, nükleer doktrininde tek taraflı olarak Almanya'nın risk altında olması halinde Fransa'nın hayati çıkarlarının tehlikeye gireceğini belirtmenin ötesine geçmelidir (Lancaster House Anlaşması'nda İngiltere ve Fransa arasındaki nükleer politika işbirliğinin temelini oluşturan formülasyon).
Fransa, “force de frappe” üzerinde tam yetki ve egemenliğini korurken, nükleer doktrinin çerçevesinin çizilmesinde Almanya ve diğer ilgili Avrupa ülkeleriyle belli bir düzeyde uyum sağlamayı kabul edebilir mi? Ve belki de daha önemlisi, Fransa şemsiyesini Almanya ve AB'nin diğer kurucu üyelerinin ötesinde Polonya'yı da kapsayacak şekilde doğuya doğru genişletmeyi düşünebilir mi? Bunun mevcut cephanelik ve bunun yenilenmesi/genişletilmesi açısından sonuçları ne olacaktır ve daha da önemlisi, bu durum Avrupa'nın nükleer silahların yayılmasını önleme taahhütleriyle nasıl bağdaşacaktır?
Gerçekten de, Amerikan şemsiyesine olan güvenin onarılamaz bir şekilde sarsılmasıyla birlikte, nükleer caydırıcılık meselesi Polonya'da artık çok canlı.
Güvenilir bir Avrupa nükleer caydırıcılık stratejisinin yokluğunda, Polonya'nın, potansiyel olarak Ukrayna ile işbirliği içinde, kendi başına bir nükleer güç olma arayışına girmesi muhtemeldir. Bu durum Fransa'nın nükleer caydırıcılık duruşu, güvenilirliği ve uygunluğu açısından potansiyel olarak kritik sorular ortaya çıkarmaktadır. Gerçekten de, hayati çıkarlarının kapsamını açıkça Polonya'ya genişletmek, Baltık ülkelerine ve belki de Ukrayna'ya karşı Rusya tarafından bir tırmanma olarak algılanabilecek ve nükleer başlıklarda ve vuruş kapasitesinde önemli bir genişleme ile birlikte olmadığı sürece inandırıcı olmayacak yeni bir duruşa işaret edecektir.
Büyük Pazarlık
Dolayısıyla Almanya ve Avrupa'nın güvenliğini gerçekten güçlendirecek adil bir “Büyük Pazarlık”, nükleer caydırıcılık karşılığında savunma alanında verilecek tahvillerle sınırlı kalamaz. Bunun yerine aşağıdaki 6 adıma dayanmalıdır:
1. Avrupalı müttefikler, tıpkı ABD'nin NATO nükleer paylaşımı çerçevesinde yapmadığı gibi, Fransa'nın da nükleer caydırıcılık konusunda özerk operasyonel kontrolünden ve karar alma mekanizmasından vazgeçmeyeceğini anlamalıdır. Bunun yerine Fransa, genişletilmiş caydırıcılık kapasitesini sağlamlaştırmak ve geliştirmek için Avrupalı ortaklarıyla birlikte ortak bir nükleer doktrin oluşturmayı kabul etmelidir. Bu, nükleer varlıkların ve vuruş kapasitesinin kıta genelinde stratejik dağılımına ilişkin ortak tartışmaları, Birleşik Krallık ile şu anda Lancaster House Anlaşması ile tesis edilenin ötesinde, aslında Almanya ve diğerlerini de içeren çok taraflı bir anlaşma haline getirilebilecek işbirliğini içerebilir. Ve son olarak, Fransa'nın NATO'nun nükleer planlama grubuna katılımı konusunda yeni bir tartışmaya yol açabilir.
2. Evet, savunma kapasitelerini inşa etmek için büyük bir AB borç fonu kesinlikle gerekli olacaktır. Ancak bu aracın şekli, yapısı ve yönetişimi kritik önem taşıyacaktır.
Daha da önemlisi, yeni bir ortak borçlanma, yeni öz kaynaklarla desteklenmelidir. Resmi olarak, yeni borçların tamamı, AB üye devletlerinin gelecekteki GSMH'ye dayalı katkılarıyla ödenebilir. Ancak, bu yeni borçlanmayı desteklemek için gelir kaynaklarının AB bütçesine aktarılmasına yönelik siyasi taahhüt, sembolik bir etki yaratacak ve önemli siyasi ve finansal sonuçlar doğuracaktır, çünkü bu, Avrupa'nın Hamiltoncu dönüşümünü pekiştirecektir.
3. Bir AB savunma fonu, harcama önceliklerini uyumlu hale getirmek için tehditlerin ve kabiliyet geliştirme ihtiyaçlarının ortak bir değerlendirmesine dayanmalıdır. Ve bunlar, ulusal endüstriyel çıkarlar ya da takıntılarla lekelenmemiş risklerin kapsamlı ve bağımsız bir analizi ile yönetilmelidir. Avrupa kurumlarının aracılık rolü olmaksızın kıta genelinde stratejik bir yakınlığın geliştirilmesini öngörmek zordur. Bu ortak değerlendirme, yerli fırlatma kapasitesine sahip yeni bir keşif, istihbarat ve iletişim alçak yörünge uydu sistemi, kıta genelinde yeni bir hava savunma sistemi, yeni bir insansız hava aracı hava gücü, yeni uzun menzilli derin vuruş kapasitesi gibi ortak savunma varlıkları için ortak bir bütçenin temelini oluşturmalıdır... Avrupa Komisyonu'nun savunmaya ilişkin Beyaz Kitabı bu yönde atılmış ilk ve önemli bir adımdır.
4. Ortak öncelikler için yapılan ortak harcamalar, ortak tedarikle birlikte yürütülmelidir. Böylece, Avrupalıların hâlâ büyük ölçüde ulusal düzeyde harcama yaptığı alanlarda bile, pazarın büyüklüğünden ve birlikte çalışabilirlik taahhüdünden faydalanarak ölçek ekonomisi ve maliyet verimliliği sağlanabilir. Bu aynı zamanda, ortak kaynakların ulusal projeler veya verimsiz "beyaz filler" (işe yaramaz pahalı projeler) yerine, Avrupa'nın hazırlık ve savunma kapasitesini en üst düzeye çıkarma amacına gerçekten hizmet etmesini garanti edecektir.
5. Ancak ortak tedarik, şüphesiz Üye Devletler arasında temel paylaşım sorunlarını ve tedarik seçimlerinin siyasallaşmasını gündeme getirecektir. Bu durum, ortak tedarik yoluyla talebin Avrupalılaştırılmasının yanı sıra, arzın da Avrupalılaştırılması için çaba gösterilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Bunun yolu ya sınır ötesi konsolidasyon ve tedarik zincirlerinin Avrupalılaştırılmasından (Rheinmetall stratejisi) geçer ya da devlet destekli birleşmelerle ulusal şampiyonlar yerine Avrupalı şampiyonlar oluşturmaktan (Airbus stratejisi). Airbus/EADS/MBDA dışında, bunu gerçekleştirme yönündeki son girişimler -Fransa-Almanya özelinde de dahil- büyük hayal kırıklıklarıyla sonuçlanmıştır. KNDS (KNDS (KMW+Nexter Defense Systems), Almanya ve Fransa'nın zırhlı araç üretiminde birleşmesiyle oluşan ancak beklentileri karşılayamayan bir ortak girişimdir.) 'nin yönetişimi ve yeni nesil bir tank üretememesi bunun çarpıcı bir örneğidir.
Fransa-Almanya ortaklığındaki FCAS savaş uçağı projesinin yaşadığı zorluklar da, ulusal savunma çıkarlarının etkisinin henüz aşılamadığını gösteren diğer örneklerdir. (FCAS (Future Combat Air System), 6. nesil savaş uçağı projesidir ve Fransa-Almanya-İspanya arasında teknik ve siyasi anlaşmazlıklarla gecikmektedir.)
6. Son olarak, Avrupa'nın ortak güvenlik ve savunma politikasının geleceğine ilişkin temel sorular da bulunmaktadır. Gerçekten de AB anlaşması, savunmanın AB bütçesi tarafından gerçek anlamda finanse edilmesini sağlayacak şekilde revize edilmeli midir? Avrupa'nın harekete geçme kapasitesini arttırmak için ortak güvenlik ve savunma politikası ya da en azından bazı yönleri aşamalı olarak oybirliği yerine nitelikli çoğunluk oylamasına doğru mu kaydırılmalıdır? Silah sistemlerinin Avrupa düzeyinde geliştirileceği bir bağlamda silah ihracatı nasıl yapılmalıdır? Tüm bu potansiyel olarak kritik konularda Avrupa yönetişimi yeterince ilerleme kaydetmemiştir ve yine de bunun hükümetler arası süreçler ve oybirliğine dayalı düzenlemelerle çözüleceğini düşünmek hayalciliktir.
Özetle, Avrupa entegrasyonunda büyük bir sıçramanın eşiğinde olabilir. Fransa, ABD'nin güvenlik garantisinin istikrarı ve güvenilirliği konusundaki endişelerinde muhtemelen haklıydı; Polonya ve Doğu Avrupa ise Rusya tehdidi konusunda haklı çıktı. Almanya her iki konuda da yanılmış olsa da, Avrupa savunmasının tamamen Fransa'nın şartlarına göre şekillenebileceğine inanmak saflık olur. Avrupa'yı etkin bir stratejik özerkliğe doğru taşımak, Fransa'nın da aynaya ciddi bir şekilde bakmasını ve kendi Zeitenwende'sine hazırlıklı olmasını gerektirecektir. Bu aynı zamanda Fransa'nın ekonomi politikası hakkında da önemli soruları gündeme getirecektir zira Fransa'nın ekonomik kırılganlığı liderlik rolünü zayıflatmakta ve siyasi istikrarsızlığı da Avrupalı ortaklarından uzun vadeli taahhütler alma kabiliyetini zayıflatmaktadır. Dolayısıyla bu savunma görüşmeleri, Avrupa'nın rekabet gücüne ilişkin Draghi raporunun uygulanmasını ve göç politikasına ilişkin ortak adımları da içeren daha geniş bir müzakerenin parçası olabilir.
24-26 Haziran'daki NATO zirvesi ve 26-27 Haziran'daki Avrupa Konseyi, duyuru ve teslimat için kısa vadeli bir zaman çizelgesi sunmaktadır. Bunu gerçekleştirmek hem Fransa hem de Almanya için kolay olmayacak. Frederich Merz, AfD tarafından tehdit edilen bir koalisyonun başında duruyor ve Cumhurbaşkanı Macron'un ülke içindeki gücü 2027'ye yaklaştıkça azalıyor. Ancak Fransa, Almanya ve Avrupa için bundan daha büyük bir stratejik zorunluluk yoktur. Fırsat penceresi daha yeni açıldı ama zaman daralıyor; Şansölye Merz ve Cumhurbaşkanı Macron bu tarihi anın önemini kavrayabilecekler mi?
KAYNAK: https://geopolitique.eu/