İttihad'ul Ulema'nın Kürt raporu ve DEM'lilerin tepkisi
TBMM’de Kürt Sorunu ve İttihad'ul Ulema’nın Çözüm Önerileri: MHP, CHP ve DEM’in Tepkisi ve Çözüm Sürecinin Zorlukları
TBMM bünyesinde devam eden Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 11. toplantısında, İttihad'ul Ulema Başkanı’nın sunduğu “Kardeşliğin Tahkimine Dair Tespit ve Çözüm Önerileri Raporu” önemli tartışmalara yol açtı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da medreselerde İslami ilimler alanında eğitim veren âlimlerin oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşu olan İttihad'ul Ulema’nın hazırladığı rapor, Kürt sorununun çözümüne yönelik kapsamlı ve somut öneriler içeriyor.
Ancak ilginç olan, böyle bir komisyonda tüm tarafların dinlenmesi beklenirken, İttihad'ul Ulema’nın raporunun Kemalizm’in sağ ve sol kanatlarındaki temsilcileri rahatsız etmiş olmasıdır.
Önce MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü, ardından da CHP’li milletvekilleri, raporu sunan İttihad'ul Ulema Başkanı Mehmet Beşir Şimşek’e tepki gösterdi ve sözlü olarak rahatsızlıklarını ilettiler. Hatta özellikle raporda, PKK’nın bölgede işlediği cinayetlere ilişkin bölüm okunurken, CHP ve DEM Partisi milletvekilleri toplantıyı protesto ederek salonu terk ettiler.
Oysaki komisyonun asıl amacı, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan Kürt sorununun çözümü için tüm tarafları dinlemek ve nihayetinde uzlaşıya dayalı kalıcı bir çözüm üretmektir. Eğer dinlenecek olan taraflar yalnızca komisyon üyelerinin beklentileri doğrultusunda konuşacaksa, o zaman farklı seslere kulak vermenin anlamı nedir? Bu durumda komisyon, kendi kendine çalıp söyleyen bir yapıya dönüşür.
Oysa çözüm, ancak farklı görüş ve perspektiflerin açık yüreklilikle dinlenmesiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, son 50 yıllık çatışmalı süreçte olduğu gibi, eski argümanlarla yeni sonuçlara varmak mümkün değildir.
Namık Kemal’e atfedilen “Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” (Hakikatin ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar) sözü, tam da bu komisyonun toplantı salonunun başköşesine yazılmayı hak ediyor.
Ancak bu şekilde samimi bir diyalog ve gerçek bir uzlaşı mümkün olabilir.
Raporun Öne Çıkan Önerileri
İttihad'ul Ulema’nın raporu, Kürt sorununun tarihî, siyasî, kültürel ve sosyolojik boyutlarını ele alarak adalet ve kardeşlik temelinde çözüm önerileri sunuyor. Rapor, Türk ve Kürt halklarının bin yıllık ortak tarihine vurgu yaparak, bu birlikteliğin İslam ortak paydasında güçlendiğini belirtiyor. Sorunun kaynağını, Cumhuriyet döneminde uygulanan ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına bağlayan rapor, bu politikaların yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini savunuyor. Rapordan bazı kilit öneriler şunlar:
- Etnik Temelli Yaklaşımların Terk Edilmesi: Devletin tekçi ulus-devlet anlayışından vazgeçmesi ve eşit vatandaşlık ilkesine dayalı yeni bir anayasa hazırlanması gerektiği belirtiliyor. Özellikle Anayasa’nın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımının, hiçbir etnik grubu dışlamayacak şekilde yeniden düzenlenmesi öneriliyor.
- Anadilde Eğitim Hakkı: Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesi ve yeterli talep olması halinde diğer dillerde de anadilde eğitimin önünün açılması gerektiği vurgulanıyor. Anayasa’nın 42. maddesindeki engelleyici hükmün kaldırılması talep ediliyor.
- Yerleşim Yeri İsimlerinin İadesi: Kürt halkının hafızasında olumsuz izler bırakan isimlerin, okul, cadde ve mahallelerden kaldırılarak yerleşim yerlerinin asli isimlerine dönmesi öneriliyor.
- Bölgesel İlişkilerin Güçlendirilmesi: İran, Irak ve Suriye’deki Kürt akrabalarla insani ilişkilerin kolaylaştırılması için sınırların sembolik hale getirilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu madde, özellikle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Suriye’deki Kürtlerle bağların güçlendirilmesini hedefliyor.
- Ekonomik ve Sosyal Adalet: Bölgedeki ekonomik kalkınmışlık farkının giderilmesi için adil yatırımlar yapılması ve boşaltılan köylere dönüşün teşvik edilmesi öneriliyor.
- Medreselerin İhyası: Toplumun ahlaki yapısının güçlendirilmesi ve kardeşlik bağlarının yeniden tesisi için medreselerin resmi eğitim kurumları olarak tanınması ve icazet belgelerine denklik verilmesi gerektiği savunuluyor.
Raporun tam özeti için 18 Eylül 2025 tarihinde www.haberfikir.com 'da yayınlanan “İttihad'ul Ulema Raporu ve Kürt Sorunu” başlıklı yazıya göz atabilirsiniz.
CHP-MHP ve DEM’in Tepkisi ve Sorunun Derinliği
Normalde, Kürt sorununun çözümüne dair bu denli kapsamlı bir raporun memnuniyetle karşılanması beklenirdi. Ancak MHP ve CHP'li vekillerin gösterdiği tepki, anlaşılan eski rejimin yıllardır süregelen korku ve önyargılarından kaynaklanıyor.
MHP'deki bazı isimler, Devlet Bahçeli'nin öncülük ettiği bu yeni sürecin anlamını henüz kavrayamamış görünüyor. Oysa Devlet Bey’in bizzat kendisi o salonda bulunsaydı, bu rapora aynı tepkiyi vermeyeceği açıktır.
Bu milletvekilleri, her ne kadar yeni bir sürece adım atılmış olsa da içlerindeki Kemalist-ulusalcı reflekslerle hareket ederek, değişimin nereye evrileceğini göremiyor – ya da görüyor ama bu olumlu gelişmenin önünü kesmek istiyorlar.
DEM Partili vekillerin toplantıyı terk etmesi ise, meselenin çözümündeki belki de en büyük handikabı ortaya koyuyor: PKK ve ona yakın çevreler, Kürt sorununun çözümünde kendilerini “yetkili tek muhatap” olarak görme eğilimindeler. İttihad'ul Ulema gibi halk nezdinde itibarı olan bir sivil toplum kuruluşunun veya HÜDA PAR gibi kitlesel karşılığı bulunan bir partinin bu süreçte söz sahibi olması, bu kesimleri rahatsız ediyor.
Bu durum, Kürt meselesinin yalnızca devlet ile Kürtler veya devlet ile PKK arasında değil, aynı zamanda farklı Kürt grupları arasında da bir diyalog ve uzlaşı meselesi olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Rapor, Kürt sorununun PKK meselesinden ayrı ele alınması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. PKK’nin, Kürt meselesinin nedeni değil, bu meselenin yarattığı zemini istismar ederek güç kazanan bir aktör olduğu vurgulanıyor. Raporda, PKK’nin özellikle 1990’larda dindar Kürtlere, din adamlarına ve ibadethanelere yönelik saldırıları (örneğin, 1992 Susa Camii Katliamı) örnek gösterilerek, örgütün bölgenin manevi ve kültürel dokusunu hedef aldığı belirtiliyor. Bu tür eylemler, PKK’nin Kürt halkının haklarını savunma iddiasıyla çeliştiğini ortaya koyuyor.
MHP, CHP ve DEM'liler sorunun temel çözüm zemini olarak İslam'ın gösterilmesinden mi rahatsız oldular?
Her ne kadar Bahçeli yönetimindeki MHP ve Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP farklı bir siyasi söylem geliştirmeye çalışmış olsalar da, geleneksel olarak her iki partinin de laiklik temelinde ortaklaştığı ve Kemalizm'in sağ ve sol yorumlarını siyasetlerinin merkezine aldığı görülmektedir. Bu bağlamda, "İslami çözüm" vurgusunun her iki partinin yönetici kadrolarında rahatsızlık yaratmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Öte yandan, DEM Partisi ve onunla örgütsel bağları olduğu iddia edilen PKK'nin ideolojik altyapısının laik-pozitivist bir paradigmaya dayandığı, hem resmi devlet açıklamalarında hem de örgütün kendi yazılı-sözlü belgelerinde defalarca teyit edilmiştir. Bu durum, Abdullah Öcalan'ın çeşitli beyanlarında "Kürdistan'da yarım kalan Kemalist devrimi tamamlama" hedefini açıkça ifade etmiş olmasıyla da tutarlılık göstermektedir.
Ancak hem Kemalizm'in jakoben laiklik anlayışının hem de PKK'nin benimsediği Marksist-laik ideolojik çerçevenin, büyük çoğunluğu Sünni Müslüman olan ve dini değerlerini günlük yaşamında aktif şekilde sürdüren Kürt nüfusu nezdinde sınırlı bir kabul gördüğü akademik çalışmalarla da desteklenen bir gerçektir.
Nitekim kamuoyu araştırmaları, Kürt halkının İslami değerlere bağlılık konusunda Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde bir profile sahip olduğunu göstermektedir. Bu durum, DEM Partisi seçmen tabanının büyük çoğunluğu için de geçerlidir.
Kamuoyunun da şahit olduğu üzere, PKK ve türevleri, bu toplumsal gerçeği aşmak ve 'dine karşı olmadığı' algısını inşa etmek için yanına bölgeden bazı din adamlarını alarak stratejik bir manevra gerçekleştirmek için çok çabalamıştır.
Dolayısıyla, eğer bu vekiller, sorunun nihai çözümünün İslami değerler temelinde ele alınması gerektiğine dair ifadelerden rahatsızlık duyuyorlarsa, şunu anlamalarında büyük fayda var: 'Toplumsal uzlaşma ve çözüm' iddiasıyla yola çıkılmış tarihi öneme haiz bir siyasi konjonktürde süreçteki tüm tarafların, nihayetinde bu halkın asli ve kadim değerlerine saygı duymayı öğrenmesi elzemdir. Bu gereklilik, sürecin daha kapsayıcı ve kalıcı olmasının da ön şartıdır.
Bölgesel Bağlam: Suriye Kürtleri ve Türkiye’nin Rolü
Rapor, özellikle 9. maddede, sınır ötesindeki Kürtlerle insani ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu öneri, Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki Kürtlerle ilişkilerini yeniden değerlendirmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Özellikle Suriye’deki Kürtlerin statüsü hem Türkiye’deki çözüm süreci hem de bölgesel istikrar açısından kritik bir mesele. Suriye’de Kürtlerin statüsü, İsrail ve diğer emperyal güçlerin bölge üzerindeki hesapları nedeniyle uluslararası bir boyut kazanmış durumda. Türkiye’nin bu konuda klasik ulusalcı yaklaşımlardan uzak durarak, adalet ve hakkaniyet temelinde bir politika geliştirmesi gerekiyor.
Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin statüsü konusunda yapıcı bir rol oynayabilir. Örneğin, Suriye yönetimi ile SDG/YPG arasındaki gerilimde arabulucu bir pozisyon alarak hem Kürtlerin haklarını koruyan hem de bölgesel istikrarı destekleyen bir çözüm önerisi sunabilir. Bu, Türkiye’nin elindeki stratejik kozları emperyalist güçlerin etkisinden kurtararak, bölgedeki kardeşlik bağlarını güçlendirebilir.
Daha önce www.haberfikir.com 'da yayınlanan “Yeni Süreç, PKK’nin Silah Bırakması, Engeller ve İmkanlar” ve “Yeni Sömürgecilik, Alt-Üst Kimlik Tartışmaları Arasında Kürtler ve Devletleşme Talebi” başlıklı makalelerimizde de bu adımlara dair öneriler sunulmuştu.
Çözüm Sürecinde İslam’ın Rolü
Rapor, Türk ve Kürt halklarının bin yıllık birlikteliğinin temelinde İslam’ın olduğunu vurguluyor ve bu ortak paydanın çözüm sürecinde kilit bir rol oynayabileceğini savunuyor. İslam’ın, etnik kimlikleri ayrıştırıcı değil, birleştirici bir unsur olarak görülmesi gerektiği belirtiliyor. Bu bağlamda, medreselerin ihyası ve din eğitiminin güçlendirilmesi, toplumdaki ahlaki yapıyı yeniden inşa etmek için önemli bir adım olarak öneriliyor.
Sonuç ve Çağrı
İttihad'ul Ulema’nın raporu, Kürt sorununun çözümü için adil, gerçekçi ve uygulanabilir bir yol haritası sunuyor. Rapor, sadece devletin değil, Kürt toplumunun farklı kesimlerinin de sorumluluk alması gerektiğini vurguluyor. Sorunun çözümü için, PKK’nin silahlı mücadelesinin sona ermesi, devletin inkârcı politikaları terk etmesi ve Kürtler arasında diyalog ve uzlaşının sağlanması gerekiyor.
Türkiye, bu süreçte hem iç politikada hem de bölgesel düzeyde yapıcı bir rol üstlenmelidir. Yeni bir anayasa, anadilde eğitim, ekonomik adalet ve bölgesel iş birliği gibi adımlar, Kürt sorununun çözümünü hızlandıracaktır.
Kürt sorunu, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin geleceğini etkileyen bir mesele. Adalet, hakkaniyet ve kardeşlik temelinde atılacak adımlar, bu sorunun bir ayrılık unsuru olmaktan çıkıp bir zenginlik kaynağı haline gelmesini sağlayabilir. İttihad'ul Ulema’nın raporu, bu doğrultuda desteklenmesi gereken bir metin olarak öne çıkıyor.
NOT: Komisyon toplantısında yaşananlarla ilgili sonradan edindiğimiz bilgiler nedeniyle yazı bazı eklemelerle güncellenmiştir.
