Tarım ürünlerinde kimyasal kullanımına karşı ne kadar güvendeyiz?
Türkiye’nin Tarım Ürünlerinde Pestisit Krizi: İhracat İadeleri ve Tüketicinin Güven Bunalımı
Naci HANPOLAT
Türkiye’nin tarım ihracatı, yıllardır Avrupa Birliği (AB) ve Rusya gibi pazarlardan gelen pestisit kalıntısı kaynaklı iadelerle sarsılıyor. Avrupa Birliği’nin Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) raporları ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) denetimleri, domates, yeşil biber, üzüm yaprağı, armut, Antep fıstığı, fıstık kreması ve kuru incir gibi ürünlerde izin verilen kimyasal limitlerin 3 ila 6 kat aşıldığını ortaya koyuyor. Örneğin, domateslerde formetanat (0,937 ppm, limit: 0,3 ppm) ve asetamiprid (0,370 ppm, limit: 0,06 ppm) gibi pestisitler tespit edilirken, üzüm yaprağında 3 farklı tarım zehri bulundu ve ürünler piyasadan toplatıldı. Kuru meyvelerde okratoksin A, Antep fıstığında ise aflatoksin gibi toksinler sınırdan geri çevrildi. 2024 RASFF verilerine göre Türkiye, 458 pestisit bildirimiyle (299’u gümrük reddi) Avrupa’da ilk sırada yer alıyor; biber (29 iade) ve limon (23 iade) en çok sorun yaşanan ürünler.
Salça sezonu gibi kritik bir dönemde bu haberler, yalnızca ihracatı değil, iç piyasada tüketici güvenini de tehdit ediyor.
Vatandaş olarak, sofralarımıza gelen gıdaların güvenliği konusunda derin bir endişe içindeyiz. Tarım ve Orman Bakanlığı ve ilgili otoritelerden, üretimden tüketime uzanan zincirdeki kimyasal kullanımına dair soru işaretlerini giderecek şeffaf yanıtlar ve acil önlemler bekliyoruz.
Aşağıdaki sorular, sanırım milyonlarca tüketicinin ortak kaygılarını yansıtıyordur.
1. Gıdalardaki Limit Üstü Kimyasal Kullanımı Nasıl Denetleniyor?
Tarım ve Orman Bakanlığı, pestisit denetimlerini hasat öncesi tarlalarda, hal girişlerinde, paketleme tesislerinde ve satış noktalarında yaptığını belirtiyor. 2021-2023 yıllarında 250 bin numune alınmış ve kalıntı oranı %35 azalmış. Ancak Greenpeace’in 2025 raporuna göre, analiz edilen 155 ürünün %61’inde çoklu pestisit kalıntısı, %33’ünde ise mevzuata aykırılık tespit edildi; salamura yaprak, ıspanak ve biber en riskli ürünler.
İç pazarda denetimler ne sıklıkta ve ne kadar rastgele yapılıyor? Sonuçlar neden kamuoyuyla düzenli paylaşılmıyor? Tüketiciler, Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi (GGBS) verilerine neden erişemiyor? Şeffaflık eksikliği, güven bunalımını derinleştiriyor.
2. Yanlış Kimyasal Kullanan Firmalara Ne Yapılıyor?
Bakanlık, uygunsuzluklarda idari yaptırımlar uyguladığını ve 2008-2024 arasında 73 bin denetim yaptığını söylüyor. Ancak AB’de yasaklanmış klorpirifos gibi maddeler hâlâ ürünlerde tespit ediliyor. Bu bilinçli ihlaller için cezalar caydırıcı mı? Para cezalarıyla sınırlı mı kalıyor, yoksa cezai soruşturmalar açılıyor mu? İnsan sağlığını tehdit eden bu sorumsuzluğun hesabı nasıl soruluyor? Kamuoyu, hangi firmaların ceza aldığını ve bu cezaların sonuçlarını bilmek istiyor.
3. Gümrükten İade Edilen Ürünlere Ne Oluyor?
Bakanlık, gümrükten dönen ürünlerin (özellikle taze meyve-sebze) karantina ve kalıntı kontrollerinden geçirildiğini, mevzuata uymayanların yurda girişine izin verilmeden imha edildiğini belirtiyor (5996 sayılı Kanun, Madde 34). Ancak bu imha süreci bağımsız denetçilerle mi yürütülüyor? Tonlarca domates, biber veya armut gibi ürünler, işlenerek (örneğin salça olarak) ya da yem sektörüne dolaylı yollardan iç piyasaya sızıyor mu? Greenpeace ve Buğday Derneği, iç piyasadaki riskin ihracattan daha yüksek olabileceğini vurguluyor. Bu ürünler gerçekten imha ediliyor mu, yoksa başka kanallarla sofralarımıza mı dönüyor?
4. İç Pazarda Denetim Yeterli mi?
Bakanlık, iç pazarda risk bazlı denetimler yaptığını ve 2024’te pestisit kullanımının %8 azaldığını (toplam 53 milyon litre, en yoğun Adana’da) belirtiyor. Ancak Greenpeace, her 6 numuneden 1’inin sorunlu çıktığını (%18,88) ve market ürünlerinin pazarlara göre %14 daha riskli olduğunu rapor ediyor. Pazar, manav ve marketlerde denetimler haftalık mı, aylık mı, yoksa şikâyet odaklı mı? Rastgele numune alımı ne kadar yaygın? Tüketiciler, satın aldıkları ürünlerin güvenilirliğini nasıl teyit edebilir?
5. Çiftçilere Yönelik Eğitim ve Bilinçlendirme Yeterli mi?
Bakanlık, Kalıntı Eylem Planı (2022-2025) kapsamında çiftçilere eğitim verdiğini ve agroekolojik tarımı teşvik ettiğini söylüyor. Ancak bu eğitimler ne kadar yaygın? Çiftçi başına düşen eğitim oranı nedir? Çukurova gibi pestisit kullanımının yoğun olduğu bölgelerde bölgesel planlama nasıl işliyor? Uzmanlar, izlenebilirlik ve bağımsız laboratuvar kontrollerinin artırılmasını öneriyor.
Çiftçiler, suyun verimli kullanımı, ürün çeşitliliği ve doğru pestisit uygulamaları gibi konularda yeterince bilgilendiriliyor mu?
Sonuç: Sofralarımız Zehirlenmesin
Greenpeace’in “Pestisitler ve Çocuklar” raporu, pestisit kalıntılarının kanser, nörolojik bozukluklar ve hormonal sorunlara yol açtığını, özellikle çocukların risk altında olduğunu vurguluyor. 2025 verilerine göre, İstanbul’da satılan 155 gıda ürününün %61’inde çoklu pestisit kalıntısı tespit edildi; %31,6’sında hormonal sistem bozucu, kanserojen veya nörolojik gelişimi etkileyen maddeler bulundu – bu oranlar, özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamileler için ölümcül bir tehdit anlamına geliyor.
Bu kriz, sadece ihracatı değil, iç piyasada sofralarımıza gelen gıdaların güvenliğini de tehdit ediyor; uzun vadede öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hatta kanser gibi kronik hastalıklarla nesillerimizi zehirliyor.
Sözün özü; kamu otoritesi denetimleri sıkılaştırmalı, sonuçları şeffaf bir şekilde paylaşmalı ve cezaları caydırıcı hale getirmeli.
Kaynaklar:
• Gıda Bülteni, “Avrupa’ya ihraç edilen tarım ürünlerinde kokteyl zehir endişesi” 2025.
• Gıda Bülteni, “Tam da salça sezonunda domatesten kötü haberler geliyor” 2025.
• RASFF 2024 Yıllık Raporu, Greenpeace Türkiye 2025 Raporları, Buğday Derneği.