Batıda gördüğümüz Gazze eylemleri neden Türkiye’de yapılamıyor?
Naci HANPOLAT
Batıda gördüğümüz eylemler neden Türkiye’de yapılamıyor. Başta İspanya ve İrlanda olmak üzere İngiltere, Fransa, İtalya, Norveç gibi ülkelerde, Avustralya hatta Japonya’da bile sayısı yer yer milyonlara yaklaşan ve çoğunlukla yüzbinlerin sokaklara döküldüğü büyük eylemler yapılıyor.
Bu tür eylemleri organize edenler bilirler, bir eylem organize etmek hele hele on binler, yüzbinlerin katılımını sağlayıp eylemde insicam sağlamak kolay bir iş değildir. Cenova’da liman işçileri sendikası adına konuşan bir aktivisti dinledim; Sumud konvoyuna müdahale edilir veya bir şekilde konvoy ile irtibat koparsa tüm limanları kapatacaklarını, karayollarına oturacaklarını hatta hayatı durduracaklarını söylüyordu. Bu, muhteşem bir vicdan örneği, muazzam bir özgür ruh, cesaret, fedakârlık, haksızlığa isyan ve devrimci bir duruş...
Ne desek az kalır. Bizde ise adeta toplumun üzerine bir ölü toprağı serpilmiş gibi. Toplumun gündeminde Gazze yok. Batı kamuoyunun aksine İsrail tehlikesinin ciddi ciddi Türkiye için de artık yakın bir tehdit olduğunun iyice netleştiği bir ortama rağmen bir rehavet, neme lazımcılık ve dünya ahvaline dalmışlık var halbuki Yüce Allah “'(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik” diyenlerin sonu ile bizi uyarmıyor mu?
Ben bunda hükümetin söyleminin toplumdaki tepkiyi sönümlediği gerçeğini dışlamamakla beraber asıl dipte yatan sorunun Kemalizm ve Laikçi kafa yapısının toplumumuzun içine iyice sirayet etmesi olduğunu düşünüyorum. Bir tarafta Din ile dünya işlerinin ayrılığını hem fikri hem de fiili olarak benimsemiş ve özgül ağırlığı yüksek bir kesim var.
Bir tarafta, dindar, namaz-oruç-içki yasağı gibi dinin temel gerekliliklerini yerine getiren ama aile, iş, sosyal yaşamlarında dinin kurallarına göre değil sistemin veya çıkarlarının gereklerine göre hareket eden yığınlar var. Bir tarafta da Din’i yanlış anlayıp, yanlış yorumlayıp insanların Din’den uzaklaşmalarına sebep olan genel tanımlamayla selefi eğilimlerden tutun tasavvufi yapılanmalara kadar sözüm ona Din’e hizmet eden ama aslında Din’e zarar veren insanlar-çevreler var.
Yüce Resul’ün “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Mü'min ise insanların canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir” hadisi Müslüman kişiyi ne güzel tarif ediyor ama bugün hem birey hem toplum olarak bu özelliklere ne kadar sahibiz?
Kendi öznel kimliğini kaybedip başka kimliklere meyleden kişiler genelde o kimliğe düşman olanlardan bile daha kötü bir pozisyona düşerler. Bizde olan da galiba bu. Aile, aşiret, topluluklar ve derken devletin harcı Din olmaktan çıkınca onun yerine konulmaya çalışılan hiçbir şey daha iyi bir sonuç üretmediği gibi bilakis daha kötü bir şey ortaya çıkardı. Ortaya bir şey çıktı ama ne olduğu belli değil, bir ucube…
Evet toplumumuz ucubelerle dolu. O yüzden birçok konuda geri kalıyoruz. O yüzden kaliteli mal üretemiyoruz, kaliteli hizmet veremiyoruz, kalıcı ve net çözümler yerine palyatif-kolay çözümlere yöneliyoruz. ‘Önce yapıyor sonra düşünüyoruz’. Hakka, hukuka, liyakate dikkat etmiyoruz, planlı-programlı hareket etmiyoruz, tabiata-suya-ağaca değer vermiyoruz, tarihe-kültüre-ilme-bilime kafa yormuyoruz.
En tepeden en aşağıya kadar sistemi bir disiplin içinde herkes için eşit bir akış haline getirmektense bile bile ‘arka kapılar’, ‘açıklar’ bırakıyoruz, piyasa alışverişinden tutun resmi-özel kurumlarla ilişkilere kadar işini gördürmek için ‘bir tanıdık’ aramak zorunda olmak sistemin doğru işlemediğinin ve birçok şeyin ters gittiğinin kanıtı değil de nedir? Söylenecek söz çok ama bugün Gayr-ı Müslim toplumlar kadar bir hassasiyet gösteremiyor, dünyanın gözleri önünde canlı yayınlarda açlık ve susuzluktan binlerin ölüme sürüklendiği bir soykırım karşısında bu kadar duyarsız kalabiliyorsak korkarım Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de defalarca ‘bekleyin’ diye uyardığı sona doğru sürükleniyoruz.
“De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.” Tevbe, 24 “Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da senin denemenden başkası değildir.” A’raf, 155