Maariv yazarı: "Netanyahu, İsrail’i yok oluşa sürüklüyor"

 

 

 

 

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Maariv’in köşe yazarı Ben Caspit, Netanyahu ve hükümetine yönelik zehir zemberek bir eleştiri kaleme aldı. Caspit, Netanyahu’nun Gazze’deki savaş ve bölgedeki saldırgan politikalarının yalnızca kişisel çıkarlarına hizmet ettiğini, eğer durdurulmazsa bu sürecin İsrail’i yok oluşa sürükleyeceğini savunuyor.

 

Yazıdan geniş bir özetin tercümesini okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz:

 

---------------------------------------------------------------------------------

 

Ben Caspit: Netanyahu’nun Puro Olmadan Sparta Başbakanlığını Nasıl Yürüteceğini Merak Ediyorum

 

Netanyahu’nun “İsrail Sparta olmalı” sözleri, ölçüsüzlüğün ötesinde bir çılgınlık. Çünkü Sparta yok oldu; geriye kalan Atina’dır: kültürün, bilimin, ilerlemenin ve demokrasinin beşiği. Netanyahu ise Atina’yı yıkıp yerine Pyongyang’ı, yani Kuzey Kore’yi kurmak istiyor.

 

Netanyahu’nun daha önce söylediği en pervasız sözlerin bile ötesine geçen bu açıklama, ölçüsüzlüğü, absürtlüğü, deliliğiyle dikkat çekiyor. Bu adam tamamen freni, dengeyi, gerçeklikle bağlantısını kaybetmiş durumda. Bu bir olgu. Onun Titanik’in dümenini tutmaya devam etmesi, hayatî bir tehlike. İsrail ne Sparta olmalı ne de Kuzey Kore. Bu bir kader değil, bize dayatılan bir zorunluluk. İsrail, eğer bu adamın başımıza getirdiği dizginsiz barbarlar sürüsü tarafından yönetilmese, Orta Doğu’da da teknolojinin, aklın, liderliğin ve ekonominin ışığı olan, saygı gören bir ülke olabilir. Bunu nereden biliyorum? Çünkü çok değil, kısa süre önce öyleydik. Hatırlamayı deneyin.

 

Netanyahu bugünlerde İsrail’in bir parya devlete dönüşmesini göç ve Avrupa’daki İslamî etkinin artışına bağlıyor. Oysa göçten etkilenmemiş olan en yakın dostları Macarlar bile, son BM oylamasında Filistin devletini tanıma lehinde oy kullandı. Hem de göçle ilgisi olmayan 112 ülkeyle birlikte. Netanyahu bizden Sparta olmamızı isterken (ve Kuzey Kore’ye atıfta bulunurken), aynı anda doğal gaz ihracatını artırıyor, ihracat anlaşmalarını dramatik biçimde çoğaltıyor ve rezervleri 20 yıl içinde tüketme yoluna gidiyor. Eğer gerçekten yalnızlaşacak ve dışlanacaksak Bay Netanyahu, gaz ihracatını hemen durdurmamız gerekmez mi? Yoksa sizin için mesele, sizden sonra geride kalanların yemeklerini ateşte pişirmesi, taş ve sopalarla savaşması mı?

 

Gerçek şudur: Meşruiyetimizi kaybediyor ve parya devlet haline geliyoruz çünkü “İslamî göçten”* değil, tıpkı 7 Ekim katliamını “Kaplanistler”**e bağladığınız gibi. İsrail, tarihinin büyük kısmında boykotlar ve dışlanmalar yaşadı. 1970’lerde dev bir petrol boykotu gördük. Toyota ve McDonald’s gibi markalar, Oslo Anlaşmaları’na kadar İsrail’e uğramadı. Ama hep başa çıktık, yeni yollar açtık, dünyaya başımız dik durduk ve haklı davamız için savaştık.

 

Her zaman… Bugün hariç. Çünkü Netanyahu ve hükümeti, son on yıllarda burada inşa edilen her şeyi kendi elleriyle yıkıyor. Milliyetçi, mesiyanik, aşırıcı bir hükümet kurdu; siyasetteki en uç, en dizginsiz isimleri bakan yaptı; uluslararası normları hiçe saydı ve en kötüsü, çoktan gereksiz hale gelmiş bir savaşa kadınları da sürükledi.

 

7 Ekim’de toplumda konsensüs vardı. Hamas’a tarihindeki en ağır darbe vurulmalıydı; Filistin, İslam dünyası ve dünya bilincine, bu suçun bedelinin kan, gözyaşı ve yıkım olduğunun kazınması gerekiyordu. Bu çoktan sağlandı. Gazze harabeye döndü, 60 binden fazla Gazzeli öldü, yarısı sivil. Hamas’ın tüm liderlik ve komuta kademesi imha edildi. Ama Netanyahu hâlâ bu savaşı bitirmiyor; Gazze’yi de, İsrail’i de, orduyu da, toplumu da, esirlerin ailelerini de yıkıyor. Çünkü savaşın hiç bitmemesini istiyor. Ve tüm bunları “İslamî göç” ile açıklıyor.

 

Medeni bir dünyada bu adam çoktan görevden uzaklaştırılırdı. İsrail, kendi seçtiği liderin rehininde. Devlet için “Hannibal Prosedürü” uygulanmalı, kurtarılmalı. Hatta belki “koruyucu gözaltı” bile düşünülmeli. Elbette burada söylenenlerin tümü, sadece hukuk ve demokratik protesto çerçevesinde ve şiddete en ufak atıf olmaksızın geçerli.

 

Bakın, Netanyahu bize Sparta ya da Kuzey Kore olmamız gerektiğini anlatırken, İsrail Katz, Gilad Erdan ve Dudi Amsalem arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden savunmamız için hayati öneme sahip önleyici füzelerin üretimi aksıyor. Katz, halefiyet mücadelesinde Erdan’ı güçlendirmemek için ayak diretiyor. Sorun şu ki, mevcut gidişle “Netanyahu sonrası” diye bir gün hiç gelmeyecek. Kendimize gelmezsek, Netanyahu İsrail’in son başbakanı olacak.

 

Güvenliğimizden sorumlu adamın pervasız sözleri basit bir yerden geliyor: 7 Ekim’le ilgili kendisine yöneltilen suçlamalardan kaçmak ve bir mazeret planlamak için nasıl dikkatle hareket ettiyse, bizi boğmakla tehdit eden diplomatik tsunamide de aynısını yapıyor: Bu ben değilim, diyor Netanyahu, bu İslami göç, bu antisemitizm, bu Kaplanist’ler, bu her şey ve herkes, ama ben değilim. Her zamanki gibi.

 

Sparta’dan bahsetti. Kahramanca, çileci Spartalıların birkaç yüz kişiyle koskoca Pers ordusuna direnmesini romantize etmek kolay. Ama Sparta yok oldu, kayboldu. Bugün sadece bir köy olarak yeniden inşa edildi. Hayatta kalan Atina oldu. Netanyahu’nun yıkmaya çalıştığı Atina: kültürün, bilimin, ilerlemenin, demokrasinin beşiği. O, Atina’yı yıkıyor; Sparta’yı değil, Pyongyang’ı kurmak istiyor. Leonidas değil, Kim Jong Un olma hayalinde. Bu arada, Spartalı mitolojisine hayran olanların Nazi’ler olduğunu hatırlayın. Ve sonunun ne olduğunu da biliyoruz.

 

Mevcut hükümet kurulana kadar İsrail Batı dünyasına, Batı kültürüne aitti; harika bir imaja sahipti. Dışişleri’nin “Negev Süreci”ni hatırlayın; burada, Lapid ve Blinken’in yanı sıra BAE, Bahreyn, Fas ve Mısır dışişleri bakanlarının katıldığı bir konferans düzenlenmişti. Çok değil, kısa süre önceydi. Devam edebilirdi.

 

7 Ekim’e kadar İsrail, birçok ülke tarafından hayranlıkla karşılanıyordu. Netanyahu da Abraham Anlaşmaları’ndan pay sahibi oldu. Çünkü bir devlet, davranışıyla, aklıyla, toplumlar içinde yaşama kabiliyetiyle ölçülür. Netanyahu’nun İsrail’i bunların hepsini tekmeliyor, bombalıyor. Sonra dönüp “İslamî göç”ten bahsediyor.

 

Netanyahu’nun küstahlığı, İsrail’in imajının ve meşruiyetinin çöküşünden sorumlu olan kişinin aynı zamanda ulusal tanıtım (hasbara) mekanizmasını yıllarca ihmal etmiş olması gerçeğiyle birleşince daha da büyük. Hatta sadece ihmal etmedi, Dışişleri Bakanlığı’nı da sistematik biçimde çökertti. Sadece Bennett-Lapid döneminde, ulusal tanıtım birimi ehil isimlerle doldurulmuş, uzun vadeli bir stratejiye yönelmişti. O hükümet bir yılda düştü, Netanyahu geri geldi ve kaos yeniden başladı. Netanyahu, anne-babasını öldürüp sonra “yetimim” diye indirim isteyen çocuk gibi. Arsızca.

 

Puro tutkusu ve şatafatlı yaşam alışkanlıklarıyla Sparta’ya özenen bir liderden geriye kalan, halkını rehin almış bir figür.

 

Benim merakım şu: Bugün sorulması gereken soru şu: İsrail, Atina’nın mirasını mı savunacak, yoksa Netanyahu’nun elinde Sparta kılıfı altında Pyongyang’a mı dönüşecek?Küba purosuna benzer bir sanayi kurma ihtimalimiz yok.

 

Peki ya “Hanımefendi”, bizim paramızla yapılan o şatafatlı hafta sonu gezileri olmadan ne yapacak? “Siyon’un Kanadı” uçağı nereye uçacak? Bir tesellimiz var: Esrar eksik olmayacak. Zira Netanyahu’nun hükümetinde kendi üretimine çoktan geçenler var.

 


 

* “İslamî göç” derken aslında kast edilen şey, Avrupa’daki Müslüman nüfus artışı ve bunun Batı’nın İsrail’e bakışını değiştirdiği iddiası ama bu, gerçeği perdelemek için kullanılan bir söylem; çünkü İsrail’in uluslararası yalnızlaşmasının asıl sebebi göç değil, işgal, savaş suçları ve Netanyahu hükümetinin aşırıcı politikaları.

 

**2023’te Netanyahu hükümetinin yargı sisteminde köklü değişiklikler yapmayı planlayan reform önerileri, geniş çaplı toplumsal tepkilere yol açmıştı. Bu protestolar, özellikle Kaplan Sokağı’nda yoğunlaşmış ve bu nedenle protestocular bazen “Kaplanist’ler” olarak anılmıştır.

 

YAZAR: Ben Caspit

 

Ben Caspit, İsrail'in önde gelen gazetecilerinden biri olarak tanınan, siyasi yorumcu ve köşe yazarıdır. Maariv gazetesinde (Maariv HaShavua) üst düzey muhabir ve siyasi yorumcu.Genel olarak sağcı eğilimli olduğunu belirtiyor, ancak Netanyahu'yu İsrail için "tehlikeli" bulduğunu ifade ediyor ve eleştirileriyle tanınıyor.

 

KAYNAK: https://www.maariv.co.il/

 

 

Özet
:
İsrail’in önde gelen gazetelerinden Maariv’in köşe yazarı Ben Caspit, Netanyahu ve hükümetine yönelik zehir zemberek bir eleştiri kaleme aldı. Caspit, Netanyahu’nun Gazze’deki savaş ve bölgedeki saldırgan politikalarının yalnızca kişisel çıkarlarına hizmet ettiğini, eğer durdurulmazsa bu sürecin İsrail’i yok oluşa sürükleyeceğini savunuyor.
Resim
Türkçe
X